10 Temmuz 2015 Cuma

Nasrallah'ın Dünya Kudüs Günü Konuşması

Bismillahirrahmanirrahim
Hamd Allah'a mahsustur; Resulüne, Resulün âline ve seçkin ashabına salat ve selam olsun.
Kız ve erkek kardeşlerin hepinize Allahın selamı olsun; hepinizi bu güzel meclisten dolayı kutluyor, oruç ve ibadetlerinizin bu faziletli günlerde kabul edilmesini niyaz ediyorum.
İmam Humeynî'nin ihdas ettiği Kudüs gününü Ramazan ayının son Cuma gününde kutluyoruz; o ümmetin vicdan, cihat, kültür ve düşüncesinde bu konunun kalıcı olmasını istemekteydi. Onun bu kararının ne kadar isabetli olduğunu son zamanlarda yaşadıklarımız göstermektedir.
Siyonist vahşi İsrail'in Gazze’ye yaptıklarından bir yılın geçtiği bu günlerde, Allah'a hamdolsun, İran olsun Moritanya, Suriye, ırak, Filistin, Türkiye gibi Arap ve İslam ülkelerinde bugün İmam’ın davetine icabet edildiğini görmekteyiz. Bu, gerçekten çok önemlidir. Bu göstermektedir ki Kudüs hatırlanmakta ve Müslümanlar meydanlara çıkıp sesini Kudüs meselesi için yükseltmektedir.
Yemen ve Bahreyn kendi mazlumiyetlerine rağmen Kudüs'ü unutmadılar
İki ülkeye özellikle değinmek istemekteyim. Bugün Yemenliler Sana'ya çıkıp Suudi Amerika'nın yaptıklarına rağmen sokaklara döküldüler. On binlerce kişi düşmanın tüm tehdit ve gücüne rağmen Filistin ve Kudüs'ü unutmadılar. Yemenliler, İslam âlemini ve Arapların onları kendi hâllerine bıraktığını gördü. Bununla birlikte bu üzücü durum Yemen halkının "Kudüs, Gazze ve Filistin ile ilgim yoktur" demesine neden olmadı. Onların bu iradesi, ihlâsı takdire şayandır.
İkinci ülke ise Bahreyn'dir. İslam ve Arap âleminin bu konudaki duruşu da görmezlikten gelme şeklinde gerçekleşti. Bahreyn halkının yaptıkları sıradan gösterilerden addedilmeye çalışıldı. Bahreyn halkı bugünü (Kudüs gününü) her beldesinde kutladı ve tıpkı Yemen halkı gibi dinî ve siyasî duruşunu ortaya koydu. Bahreyn yönetiminin, IŞİD'in tehditlerine rağmen sokaklara döküldüler.
Bugünün önemine binaen düşmanımız İsrail hakkında konuşmak ve sonrasında bölgenin ve Lübnan'ın durumuna değinmeye çalışacağım.
İsrail'in stratejik pozisyonu dört yıl öncesine nazaran değişti; artık İslam âleminden korku duymuyor
Gasıp İsrail bugün nerededir? Geçen Haziran ayında İsrail'de bir zirve düzenlendi; burada İsrailli siyasilerden, askerlerden ve diğer dallarda uzman kişilerden insanlar toplanıp bölge hakkındaki bilgilerini paylaştı. Burada İsrail'in stratejik pozisyonunun dört yıl öncesine nazaran değiştiği söylenmelidir. Esefle söylenmelidir ki Siyonist bilirkişiler 1.5-2milyara yakın Müslüman âleminden bir tehdit ve korku duymamaktadır. Bu 1.5-2 milyar Müslüman’ın ne silahları ne de siyasi duruşu İsrail tarafından tehdit olarak görülmemektedir.
İsrail Suriye ve Yemen meselelerinden memnun
Suriye konusunda İsrail önderleri bu husustaki hoşnutluklarını açıkça dile getirmektedirler. Bundan anlaşılan, burada İsrail ve ABD'ye Filistin konusunda boyun eğmeyen bir ülkenin zor duruma düşmüş olduğudur. İsrail, Cuvlan'ın kendi topraklarına ilhak edilmesine ilişkin diplomatik süreç yürütmektedir.
Yemen hususunda da aynı durum vardır. İsrail, Suudlar ile stratejik işbirliği yapmaktadır. Çünkü onların gözünde Yemen özgür olursa, halkı kesinlikle direnişin ekseninin bir cephesi olup İsrail'e tehdit olacaktır. Bu nedenle İsrail bu konuda da memnundur. Kızıl Deniz'den vb. hususlardan kendi siyasî ve askerî emellerini gerçekleştirebilmesi için Yemen halkının bölük pörçük edilmesi gerekmektedir.
İsrail bölgedeki savaşı daha geniş bir alana yaymak istiyor
İsrail bölgede yayılmış olan savaştan memnun olup bu harplerin daha geniş bir alana yayılması için istihbaratını kullanmaktadır. Maalesef Cezayir'de de benzer bir durumla, kavmî olduğu söylenen çatışmaların başladığı bazı çevrelerin haber ajansları tarafından yayılmaya başlandı bile. Sorunun Cezayir'deki Maliki ve Berberîler arasındaki anlaşmazlıklar şeklinde lanse edildiğini gördüm. Bu konuda henüz detaylı bir bilgiye sahip değilim ama yapılmak istenen ortadadır.
İsrail terörist bir devlettir, münafıktır
İsrail'de gerçekleştirilen bu zirvede ortaya çıkan sonuçların hiçbirinde Arap bir devletin bölgedeki terörizmi desteklediğine dair olmadı; bu, dile getirilmedi. Öne sürülen iddialar arasında Mısır-Sina'da Hamas ile irtibatı kesmeye çalıştığını; Suriye'de ise Durzîleri savunduğunu iddia etmektedir. Oysa bu iddiaların hepsi yalandır. Kendisi terörist bir devlettir, münafıktır. Bu devletin kendi tabiatı terör iken nasıl oluyor da başkalarını terörle suçlayabilmektedir?
İsrail'e göre tehdit ve tehlike İran İslam Cumhuriyeti ile birlikte direniş hareketidir
Bir yıl önce Gazze'ye gerçekleştirdiği insanlık dışı askerî saldırısında, birçok kadın ve çocuğu öldürmedi mi? Buna rağmen mi terör karşısında durduğunu söylüyor? Maalesef bazıları "benim İsrail ile ne işim var; ben teröre karşıyım" demektedir. Oysa İsrail bu terörü destekleyen mercidir. Bu düşmanımıza, İsrail'e göre tehdit kimdir o halde? Sadece tek bir düşmanı vardır; İran İslam Cumhuriyeti. Tüm İsrail aklı İslam Cumhuriyeti'nin çeşitli sahalarına yönlendirilmiş bulunmaktadır. İsrail bunlar üzerine, İran dâhilî ve haricî siyaseti ve durumu üzerine kafa yormaktadır. Bunun yanında direniş hareketi de onun için tehlike olarak görülmektedir.
Evet, direniş onun için stratejik bir tehdit olsa da mevcudiyeti itibariyle tehlike değildir henüz. Varlığı itibariyle tehdit olan tek devlet İran olduğundan ABD ve İsrail'in tüm oyunları İran üzerine oynanmaktadır.[1]
Neden milyar dolarlık silah alan Arap ülkeleri değil de İslamî İran İsrail için tehdit oluşturuyor?
Bir kişi, başını iki eli arasına alıp bunu biraz düşünmelidir; 1,5 milyar Müslüman’ın İsrail'e tehdit olmadığını, sadece İran'ın bu şekilde Siyonistler tarafından tehdit kabul edildiğini görmemiz gerekmektedir. Neden Arap ülkeleri milyar dolarlar karşılığında silah almalarına rağmen İsrail'e tehdit teşkil etmiyorlar? Çünkü İsrail, Arap dünyasının Kudüs ve Filistin'i sattığını bilmektedir. Gazze'de ne oldu, insanlara neler yapıldı? Irak ve Suriye'deki savaşa harcanan paranın toplamı, Gazze savaşına harcandı. Onlar Sünni Müslümanlar değil mi? Neden yardım edilmedi? Çünkü Kudüs ve Filistin'i satılacağına dair Üst Arap Aklı karar almıştır.
Terör hareketleri bölgemizdeki direnişi kırmak için ortaya çıkarılmış durumdadır. Soruyoruz, mücadele bayrağını kaldırıp direnen kimdir? İsrail'in varlığını tanıma karşılığında İran'a uranyum zenginleştirme hususunda her türlü kolaylık sağlansa bile, İmam Hamaney böyle bir uzlaşıyı ve kararı asla kabul etmeyecektir. Bu, dinlerinden taviz vermek anlamına gelir. Çünkü İran, direniş cephesini maddî-manevî her sahada desteklemektedir. Bu, birçok insanın takınamadığı bir tavır ve duruştur.
İran'a düşman olmak Filistin davasını boş vermektir
Dolayısıyla İran, gerek İsrail için ve gerek ABD'nin bölgedeki varlığı ve siyasî-ticarî gücü için tehdit konumundadır. Bu Kudüs gününde Hıristiyan, Arap ve Filistin meselesine değer veren herekse seslenmeme izin verin; bu davaya sahiplenmek ancak İran'ın yanında yer almakla mümkündür, İran'a düşman olmak ise, Filistin davasını boş vermektir. İsrail'de bilir, İran için bunun dışında bir söz söyleyecek kimse yoktur.
İran'ın Şiiliği domine ettiği iddiası 'Resmi Arab Aklının' yalan ve uydurmasıdır
İran'ın bölgede Fars, Safavî ve Şiîliği domine ettiğine dair iddialar tamamıyla yalandır. Tüm bunlar Filistin ve Kudüs'ü düşmana vermek isteyen Resmî Arab Aklının yalan ve uydurmalarıdır.
Suriye direniyor ve direnecektir, onu ele geçirmek isteyenler bunu asla başaramayacaklar
Kudüs yolundaki Suriye için ise siyasî bir çözüm gerekmektedir. Karşıt görüşte olan Suriyeliler bile siyasî çözüm istemektedirler. İdlip düştükten sonra “Suriye düştü” dediler, ama beş yıla yakın hepiniz bu tür sözlerin sarf edildiğini, bu şekilde Suriye'nin düşmesi için aylar ve yıllar saydıklarını biliyorsunuz. Dera, Ruveyda, Haseki'de de benzer şeyleri söylediler. Suriye'yi ele geçirmek isteyenlere sesleniyorum; asla alamayacaksınız, Suriye direniyor ve direnecektir.
İran ile olan Kudüs iledir; Suriye ve Yemen düşerse Filistin ve Kudüs düşer
Kim İran ile ise Kudüs iledir; bizler önceden de ve bundan sonrada İran ileyiz. Aynı şekilde Suriye ileyiz. Suriye'de güneş altında yüzümüzü gizlemeden savaşıyoruz. Orada şehit olan her bireyimizin cenaze merasimi, Lübnan'da törenle yapılmaktadır. Bizler Kalamun, Halep, Haseki'den ve aynı şekilde Yemen'den geçen yolun Kudüs'e ulaştığını söylüyoruz. Buralar düşerse Filistin ve Kudüs de düşer.
Hizbullah olarak şunu ilan ediyoruz: Yemen'e yapılanlara karşıyız. Suudiler bu saldırıdaki temel amaçlarını ortaya koysun ve bunlardan hangilerinin gerçekleştiğini göstersin. Hezimet üzerine hezimetten başkasını gösteremezsiniz. Suudiler, Yemen harbinin netice vermeyeceğini bilmelidirler. Yapılanlar ancak dökülen kanları arttıracaktır. Suudilerin yaptığını uçak sahibi her ülke yapar; askerî ve siyasî bir operasyondan ziyade intikam hareketi gerçekleştirilmekte, Yemenliler öldürülmek istenmektedir.
Kuveyt'teki tekfirci saldırı karşısında Şia ve Sünni âlimler çok güzel bir örnek sergilediler
Kuveyt'te de İmam Sadık (a.s.) Mescidi'ne gerçekleştirilen terör saldırısı karşısında Kuveyt meclisi, askerî ve medyasının yanı sıra Şia ve Sünni âlimler bu konuda çok güzel bir örnek sergilerdiler. Bunun Arap ülkelerinde çoğalmasını istiyoruz. Benzer bir vahşi saldırı karşısında, bu tür bir duruş sergilenmeli ve yardımlaşıp ortak hareket etme üzere tavır alınmalıdır. Kuveyt toplumundan hiçbir kesimden bu terör saldırısına sessiz kalan olmadı; askerî, siyasî ve medya vb. her kesimden insanlar karşı çıktı bu işe. Çünkü bilinmektedir ki bugün ona, yarın Kuveyt'in diğer kesimlerine tehdit yayılacaktır. Bu bilinçle onlar çıkarılmak istenen mezhepsel kargaşayı devletin vahdetine dönüştürdüler. Bahreyn'de ise aksi söz konusudur. Bahreyn mescitlerine yapılanlardan sonra siyasî erkin insanî ve ahlakî olarak gerçekleşenlere karşı durması; devletin terör ile yüz yüze olup yeni bir sahifenin beraber açılabileceğini söylemesi; Şeyh Ali Selman ile görüşülmesi gerekirken tam tersine Bahreynli hürriyetperverlerin özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Ama Bahreyn halkı bunlara rağmen susmayacaktır.
Lübnan ile bitirelim. Bu konuda sadece kısa bir şeyler söylemek istiyorum; çünkü henüz gerekli açıklamaları yapacak zaman geçmiş değildir. Haftalar önce hükümet konusunda ve siyasî anlamda sorun söz konusuydu. Mişel Aun'u desteklediğimiz belliydi. Söz konusu sorunlar hakkında insanların işi ciddi almasını ve iyice düşünmesi gerektiğini belirttik. Ama bazı siyasî çevreler tarafından meseleye dair yanlış bir okuma yapıldı. Hizbullah Suriye ile meşgul olduğundan Mişel Aun'u es geçelim. Bu yanlış bir tavırdı. Bu raddeye varmak zorunda değildik.
Öncelikle bakanlar kurulunun teşkili gerekmekteydi. İmad Avn'ın çevresindekilerin[2] onu bıraktığı söylendi ve ortaya mevcut sorunlar çıktı. İlk olarak halkın Mişel Aun lehine tezahüratına Hizbullah'ın katılamaması eleştirildi. Katılmamamızın sebebi bunun sağlıklı olmayacağından kaynaklanmaktadır. Kendisinin de böyle bir isteği de olmadı zaten. O, bu merhalede Hizbullah'ın üstlendiği sorumluluğun farkında olmalıdır.
Ayrıntılara çok girmek istemiyorum. Birkaç kısa başlıkta meseleyi izah etmeye çalışacağım.
1. İlk olarak cumhurbaşkanı seçimi meselesi ilkesel olarak bazı şartlara bağlanması gerekmektedir.
2. Bakanlar meclisinin işler konuma getirilmesi gerekmektedir ki cumhurbaşkanı seçimleri sağlıklı yapılsın. İmad Avn ve onun yanındakilerden kimse ne hükümetin işleyişini durdurmak ve ne de bu hükümeti düşürmek istemez. Zaten coğrafyamızın durumu bu konuda tehlike arz etmektedir. Çalışmalar ortak yapılmalıdır. İnsanların ve ülkenin maslahatı için bu güven oluşturulmalıdır.
3. Bizim bakanlar meclisine dair görüşümüz gayet bellidir. Cumhurbaşkanlığı hususunda başkalarıyla aynı görüşe sahip olmadığımızdan, en azından ortak bir payda olabilecek şeyi, vekiller meclisinin açılması ve çalışması gerektiğini söylemekteyiz. Bu durumun çözümü için bir çalışma yapılmalıdır.
4. Mesele başka yönlere çekilmektedir. Hür Vatan Partisi hususunda Müstakbel Partisi konuyu başka yerlere taşımaktadır. Müstakbel Partisi Mişel Aun'u istememektedir; zorlama işler netice vermez. Bizler hiçbir müttefikimizi bırakmayız ve bırakmayacağız. Her iki parti arasında görüşmeler olmalı, meclis açılmalıdır.
Lübnan her zamankinden daha fazla siyasî bir istikrara muhtaçtır. Dalgalar içindeki bir bölgede gemideyiz; burada müesseselerimizin ve devletimizin selameti için beraber olmalıyız.
Tüm bu olanlar ve tecrübelerden Filistin, Hıristiyan ve Müslümanların müesseselerini barındıran Kudüs'ün yanında ne kalmaktadır? Tüm tarihî ve siyasî tecrübeler göstermektedir ki Filistin halkının direniş haricinde bir yolu bulunmamaktadır.
Hizbullah olarak bizler, bu Dünya Kudüs Günü'nde İmam Humeynî'ye verdiğimiz sözde duracağımızı ve Kudüs'e ulaşacağımızı bildiriyoruz.
Hepinizi Allah'ın selamı ile selamlıyorum...
Hasan Nasrallah


[1] Seyyid Hasan Nasrallah'ın buradaki kastı, Direniş'in varlığının da İran İslam Cumhuriyeti'ne bağlı olması bağlamında ele alınırsa ne dediği ortaya çıkmaktadır. İsrail ancak, İran'ı zayıflattığı oranda Direniş'i de zayıflatıp ortadan kaldırabilecektir.
[2] Seyyid Hasan Nasrallah'ın buradaki kastı Hizbullah'tır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder