11 Ağustos 2016 Perşembe

Dünün ‘Cemaatçi’leri Bugünün Mağdurluğuna Oynuyor

15 Temmuz tarihinden itibaren istisnasız televizyon ekranlarına çıkan aydın, akademisyen, bürokrat, asker, polis, sivil, sağcı, solcu, Kemalist, laik, ulusalcı, Cumhuriyetçi, Kürt, Türk, Arap, dindar, dinsiz, taraflı, tarafsız, ya da gazete ve internet sitelerinde yazan çizenlerden kimin ağzını açsan veya mikrofon uzatsan, hemen hemen herkesin ortak fikri; ‘eğer bu darbe girişimi başarılı olmuş olsaydı, bu karanlık yapı, bu karanlık örgüt ilk önce bizi yok edecek, bizi kurutacak ve bizim suyumuzu sıkacaktı' gibi cümlelere şahit olmaktayız.
Peki kardeşim, bu yapı yıllardır iktidarda idi ve hatta iktidar ötesi bir güce sahipti. O gün size dokunmayan güç bugün neden dokunsun? O gün dokunduğu güçler ortada değil mi?
Aleyhine atıp tuttuğunuz bu karanlık örgüt, istediğini aziz, istediğini rezil ederken, istediğini yükseltip istediğini alçaltırken, istediğini içeri tıkıp istediğini içeriden çıkartırken size hiç dokunmadı.
Şimdi edebiyat yapan siz edepsizler…
'Cemaat'in hüküm sürdüğü, parlatıldığı, göklere yükseltildiği, ‘Mehdiyet hareketi' olarak görüldüğü, paraya hâkim olduğu, gücü elinde bulundurduğu, itibarlı görüldüğü, vatan millet sevdalısı görüldüğü, öpücük yağmuruna tutulduğu, yerlere göklere sığdırılamadığı, hakkında konferanslar tertiplendiği, ‘dinlerarası diyalog' organizasyonları tertiplediği, toplantılar düzenlediği, uluslararası organizasyonlar düzenlediği, para bastırdığı, medyayı elinde bulundurduğu, algı operasyonlarını yaptığı, dinle oynadığı ve değiştirmeye yeltendiği, icazet makamı kabul edildiği, iş dünyasını yönlendirdiği dönem de sizler o gün;
Kafası çalışmayan öğrenci iken en güzel ve gözde üniversitelere yerleşmediniz mi?
Ticareti kötü giderken ya da iflas bayrağı çekmek üzereyken, bir anda parlayıp ülkenin sayılı işadamları konumuna gelmediniz mi?
Bir gazete veya dergiye abone olabilecek gücünüz yokken, gazete ve dergi sahibi olmadınız mı?
Veresiye yazan mahalle bakkalı iken, üretim tesisleri açan veya marketler zinciri sahibi olmadınız mı?
Öğretim üyesi iken, hızlı bir yükselişle doçent ve profesör olmadınız mı?
Uzman iken astsubay, astsubay iken subaylığa terfi olmadınız mı?
Normal düz memurken, genel müdürlükle müşerref olmadınız mı?
Trafik polisiyken, başkomiserliğe yükselmediniz mi?
Çoban bile olamazken, millete vekil olmadınız mı?
İtibarın ‘i'sinden nasip alamamışken, bir anda en itibarlı yer ve konumu işgal etmediniz mi?
Hiçbir şeyiniz yokken, ‘A.Ş.’ler patronu olmadınız mı?
İki kelimeyi bir araya getiremezken, tüm televizyon kanallarının gülen yüzü ve aranan sunucusu, programcısı, yapımcısı olmadınız mı?
Millete kaset hazırlayıp medyaya servis edilirken, hepiniz başka kadınlarla eğlenip zevkin doruklarını yaşamadınız mı?
Bunların “kara” dediğine “kara”, “ak” dediğine “ak” demediniz mi?
İçeriye tıkılması gereken sizler, dışarıda eğlenmediniz mi?
Bu yapılanlara “yanlış” diyenleri, vatan hainliği ile suçlamadınız mı?
Ceplerinizde çay parası yokken, beş yıldızlı otellerde konaklamadınız mı?
“Cennetin yolu İran'dan geçse yolumu değiştiririm” sözüne binaen, İran'ı düşman ve kâfir görmediniz mi?
Kürt halkına ve Şiilere iftira ve hakaret içerikli “Tek Türkiye” dizisini kendinden geçerek izleyen izleyici kitlesi olmadınız mı?
Hepiniz memur, bürokrat, vali, bakan, genel müdür, TV programcısı, kahraman, yazar, çizer, aydın, prof, işadamı, sanatçı, kanaat önderi, vekil, göbeği şişkin, ensesi kalın, iki üç kadını aynı anda idare eden, birer ‘baron’ olmadınız mı?
Lüks arabalara binen, lüks yerlerde yiyen, içen, konaklayan, lüks mağazalardan giyinen, bilmem burun ve dudaklarınızı beğenmeyip estetik operasyonlar geçirenlerden olmadınız mı?
Ne zaman çay ocaklarında çalışan garson, lokantada bulaşıkçı, inşaatlarda sıvacı ve kalıpçı, sitelerde bekçi, minibüs ve otobüslerde muavin oldunuz ki?
Hepiniz 'Cemaat'in etkin ve asıl darbeyi gerçekleştirdiği o zaman da; rahat yaşam sürerken, tüm nimetlerinden faydalanırken, gününüzü gün ederken şimdi gücün, iktidarın eline geçtiği bu süreçte; ‘yok darbe girişimi başarılı olsaydı, ilk bize dokunacaktı' diye kendi kendinize iftira atmakta neyin nesi?
‘Cemaat'in iktidarı döneminde asıl darbe yapılmıştı zaten. O darbe de mağdur olanlar belli değil mi?
Bu mağdurlar, mazlum Kürt halkı, emperyalist ve Siyonist karşıtı inkılâbi müminler, ‘İnkılâp' ve ‘Direniş' yanlıları ile irili ufaklı birkaç İslamî yapı ve şahıslar değil miydi?
Bugün edebiyat ve laf kalabalığı yapan sizler; güç nerede ise oraya yanaşmaya çalışan hayâsız ve omurgasız tiplersiniz.
Dün ‘Cemaatçi', bugün ‘iktidarcı', yarın güçlü olan kim olacaksa ‘o'cu olabilecek omurgasız, haysiyetsiz tiplersiniz.
Dün İsrail'e düşman, bugün dost, dün Rusya'ya düşman, bugün dost olabilecek, düşünme yetisini kaybeden ve paradan, makamdan başka bir şey düşünemeyen zavallılarsınız.
'Cemaat'in bu pisliklerini, kirliliğini, zulmünü, kumpaslarını, ikiyüzlülüğünü ortaya çıkaran yüce Allah, elbette yarın da sizin kimlere hizmet ettiğinizi, kimlere kul ve köle olduğunuzu, kirli ilişkilerinizi, çapsızlığınızı, çirkefliğinizi, neye taptığınızı, kimleri ilah edindiğinizi de ortaya çıkaracak güç ve kuvvettedir.
Nasıl ki; gerçek ‘28 Şubat' mağdurları ortada iken, ‘28 Şubat'ı destekleyen 'Cemaat' ve bireyleri, ‘28 Şubat' mağdurları edebiyatı yapıp, bugün gerçek anlamda rezil ve rüsva oldularsa, bugün de 'Cemaat'in mağdurları olmuş insanlar ortada iken, 'Cemaat'le yıllarca kol kola giren, tüm imkânlarından yararlanan siz yalancılar da rezil ve rüsva olacaksınız!
‘28 Şubat'ın gerçek mağdurları nasıl şerefini koruduysa, 'Cemaat'in de mağdurları şerefini koruyacak.
İnşallah mağduriyet sırası; kendi kendine iftira eden, selfi çeken, edebiyat yapan, Suriye'yi yıkan ve her zaman güçlüden yana tavır alıp mazluma tekme atanların olacaktır.
İlahi adalet yerini bulacaktır!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder