Mısır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mısır etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Eylül 2016 Pazartesi

The Economist Mısır’ı Değerlendiriyor

Lenin, The Economist dergisini “İngiliz finans kapitalin borazanı” olarak nitelemişti. Bu dergi, 6 Ağustos sayısının önemli bir kısmını Mısır'a ayırmış ve oldukça ilginç değerlendirmelerde bulunuyor.
Öncelikle, derginin ülkedeki sorunları gayet güzel anlattığını belirtmemiz gerekiyor. Bu sorunların anlatıldığı bölümleri alıntılayalım:
“Arapların nüfusu özellikle hızlı artıyor. 2010 yılında nüfusun 15-24 yaşları arasındaki kesimi 357 milyonluk toplam nüfusun %20’sini oluştursa da, 2010 yılında sayıları 46 milyonu bulan bu genç kesim 2025 yılında 58 milyon kişiden olacak.
Rejim çökmüş durumda, Körfez devletlerinden gelen parayla (ve biraz da Amerika’dan gelen askeri yardımla) ancak ayakta duruyor. Milyarları bulan petrodolarlara rağmen, Mısır’ın bütçe ve cari açığı artıyor. Bütçe açığı milli gelirin yaklaşık %12’sini, cari açık ise %7’sini oluşturuyor. Bay Sisi milliyetçi pozlar verse de, elinde şapkası IMF’ye gidip 12 milyar dolarlık bir kurtarma paketi talebinde bulundu.
Gençlerin arasındaki işsizlik %40’ın üzerinde. Hükümet boş boş duran memurlarla dolup taşıyor. Mısır’ın katı, devletçi ekonomisi içinde özel sektör her yıl iş piyasasına katılan yeni işçi kitlelerine yeterli iş veremiyor. Başka yerde olsa, bu kadar çok genç nüfus ekonomik bir avantaj olarak görülürdü. Ama Arap dünyasında gençliğe, yok edilmesi gereken bir lanet olarak bakılıyor. Bugünlerde genç Araplar için ülkelerinde yoksulluk, göç ya da sıra dışı durumlarda cihat gibi rezil seçeneklerden başka bir şey yok. Gerçekten de, Suriye gibi yerlerde en iyi para kazandıran işler arasında eline bir tüfek almak da var.”
Görüldüğü gibi, sistemin gençliğe verebildiği hiçbir şey yok ve Mısır patlamaya hazır bir bomba. Derginin bu sorunları tespit etmesi, onun çözüm arayışında olduğu anlamına gelmiyor. Tersine, derginin yazarları, bu sorunların savundukları kapitalist sistem içinde çözülemeyeceğini çok iyi anlıyorlar ve bu yüzden çözüm konusuna hiç kafa yormuyorlar. Yazarlar, bu sorunları böylesine nesnel bir biçimde tespit ediyorlar, çünkü bu sorunların "iyi yönetilmediğini" düşünüyorlar ve bu durumun bir tehlike oluşturduğunu görüyorlar. İşte bu yüzden Başkan Sisi'yi eleştiriyorlar:
"Bay Sisi işleri daha kötüye götürüyor. Mısır parası poundu korumakta ısrar ediyor, böylece enflasyonun ve açlık isyanlarının önüne geçiyor. Poundu güçlü tutarak, çoğu ithal edilen gıda maliyetlerini kontrol edebileceğini düşünüyor. Ama sermaye denetimleri dolar alınıp satılan kara borsanın ortaya çıkmasını engelleyemedi. Mısır poundu kara borsada üçte iki fiyatla satılıyor. Ayrıca bu denetimler yedek parça ve makine kıtlığına yol açtı. Bu da enflasyonu yükseltiyor (şu anda %14 ve artmakta). Bu durum sanayiye de zarar veriyor ve yatırımcıları kaçırıyor.
Ama belli ki, Sisi'ye henüz bir alternatif çıkaramadıkları için onun hemen yerinden edilmesini tavsiye etmiyorlar. Amaçları onu orta vadede değiştirmek:
"Mısır’ın stratejik önemi o kadar fazla ki dünyanın Bay Sisi’yle idare etmekten başka şansı yok. Ama Batı ona karşı pragmatizm, ikna ve baskıdan oluşan bir politika izlemeli. Mısır’a ihtiyacı olmayan ve bütçesini de aşan Amerikan F-16’ları ya da Fransız Mistral helikopter taşıyıcıları gibi pahalı silahları satmamalı.
Şu anda başka bir ayaklanma ya da hatta başka bir darbe ihtimalinden çok söz edilmiyor. 2011 yılında gafil avlanan gizli polis, yükselen muhalefetin kokusunu alma yeteneğini artırdı. Ama Mısır’daki demografik, ekonomik ve toplumsal baskılar büyük bir hızla artıyor. Bay Sisi sonsuz istikrar sağlayamaz. Mısır’ın siyasal sistemi yeniden ele alınmalı. Bay Sisi’nin 2018 yılındaki seçimlere aday olmayacağını açıklaması fena bir başlangıç olmaz.”
Emperyalizm, tıpkı Mübarek döneminin sonunda olduğu gibi, bekçi köpeğinden pek memnun değil. Bu bekçi köpeğinin kaynayan devrimi engelleyemeyeceğini biliyor.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

Ali Cuma: Sisi'nin En Sadık İslam Âlimi

Muhtemelen Ali Cuma Mısır’ın en tanınmış İslam âlimi. Mısır’ın eski Baş Müftüsü, asli dinî hedeflerinin kalbin arındırılması ve Allah’a yakınlaşma olduğunu söyleyen bir sufi.
Ulusal televizyonda yayınlanan programları ve vaazları yıllardır Mısır’da İslamî dinî eğitim için önemli bir alan olarak görülüyor. Cuma, Mısır’daki diktatörlüğün uzun süredir el üstünde tuttuğu bir isim, zira bir sufi olarak Cuma siyasetten arındırılmış bir İslam’ı savunuyor. Cuma’nın İhvan ile anlaşamadığı ana husus, İhvan’ın İslam’ı kapsamlı bir ruhani, sosyal ve politik sistem olarak teşkil etme konusunda ısrarcı olması.
Eski baş müftü, 2011 sonrası demokratik geçiş süreci boyunca ardı ardına yapılan beş seçimi de kazanan İhvan’ı dini politik kazanç noktasında yanlış bir biçimde kullanmakla suçluyor. Ama kendisi de birçok kez dini otoriteryan bir politik baskı aracı olarak kullanan bir isim. Geçmişte Cuma, dinî ilkeleri devreye sokarak diktatör Hüsnü Mübarek’i deviren 2011 protestolarına karşı çıkmış, Abdulfettah Sisi’nin 2014’teki adaylığını desteklemiş ve en berbat insan hakları ihlallerini gerçekleştiren mevcut Sisi hükümetine arka çıkmıştı.
Cuma ve 2011 Ayaklanması
Cuma 2011’de Mübarek’in devrilmesine yol açan demokratik protesto hareketini genel manada destekleyen bir isim değildi. 2011 ayaklanması esnasında Cuma, Mübarek’i savunan bir konum aldı. Televizyonda yayınlanan bir röportajında Mübarek karşıtı gösterilerin “her şeye geç kalmış bir millet yarattığını” ve “insanların yiyecek ekmek bile bulamayacakları bir durumu koşulladığını” söyledi.
Sonrasında ise 5 Şubat 2011 Cuma günü Müslümanların Cuma namazlarına katılımına mani olacak dinî bir fetva yayınladı. Bu fetva, Cuma namazlarının Mübarek karşıtı eylemler için bir çıkış noktası teşkil etmesi sebebiyle, hayli önemliydi.
Mübarek karşıtı ayaklanmanın o en sıcak günlerinde verdiği bir basın konferansında Cuma, insanların Mısır’ı kıskandıklarını ve ona karşı öfkeli olduklarını söyleyip, protestoların bir “fitne” olarak görülmesi gerektiğini iddia etti. Sürekli Müslümanların birlik olmasına dair ayetlere atıfta bulundu. Devamında birkaç Mübarek yanlısı göstericiyle ilgili yorumda bulunarak, onları “savaşın ve barışın kahramanını, devletin meşru liderini yüceltmek isteyen, anayasaya uygun hareket eden ve istikrarın yanında olan kişiler” oldukları için övdü.
Aynı zamanda Cuma, “Mısır her gün milyarlar kaybediyor” diyerek ağıt yaktı ve bu kaybın Allah’ı hiç de memnun etmediğini söyledi. Her ne kadar Mısırlılar uluslararası medyada övgüyle karşılansa da, Cuma, Mübarek karşıtı gösterilerin Mısır’ın ve İslam’ın imajını olumsuz yönde etkilediğini söyledi. Ona göre, sorun, barışçıl bir uzlaşma yoluyla çözüme kavuşturulabilirdi, ama “ne zaman sorun çözülse, Mübarek karşıtı göstericiler savaş başlatıp ateşe benzin döküyorlar”dı. “Bu savaşı sona erdirecek, ateşi söndürecek olansa Allah”tı. O dönemde Cuma’nın aldığı konum, El-Ezher şeyhi Ahmed Tayyib’in “Mübarek karşıtı gösteriler dinen yasaktır” açıklaması ile tutarlı idi.
Cuma’nın kimi Müslüman müdafileri de onun Mübarek karşıtı gösterilere muhalefetinin amacının Mübarek diktatörlüğüne destek sunmak değil, millet aleyhine işleyen fitneye mani olmak olduğunu söylediler. Bu yorum, aynı şekilde, nihayetinde Mısır’ın demokratik yollardan seçilen ilk cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’yi deviren 2013 gösterilerine karşı çıkışıyla ilgili olarak doğru görülebilecek bir yorum olabilirdi.
Cuma’nın Mursi karşıtı gösterilere dair tek laf etmemesi hiç de şaşırtıcı değil. Her ne kadar Cuma’nın müdafileri, onun Mübarek karşıtı gösterilerle ilgili konuşmasında ana motivasyon kaynağının “fitne” meselesi olduğunu iddia etseler de, Cuma’nın şahsî politik görüşleri görece daha ikna edici bir izah sunuyor.
Genel manada Cuma, Mübarek rejimini destekleyen, Mursi hükümetine ise derinlemesine karşı çıkmış bir isim. 2012 Yaz’ı süresince Mursi ile Mübarek yanlısı bir isim olan Ahmed Şefik arasında süren seçim yarışında Cuma, Cuma vaazlarını Şefik’e destek açıklaması için bir fırsat olarak kullandı. Bir vaazında Cuma, Şefik’in “Allah’a Mursi’ye nazaran daha yakın” olduğunu söyledi.
Cuma’dan Sisi’ye Destek
Mursi’nin 3 Temmuz 2013’te askerî darbe sonucu devrilmesinden, bilhassa Sisi’nin 2014 başında hileli bir seçimle başa geçmesinden itibaren Cuma, Sisi’nin kitlesel katliamlar, tutuklamalar, ölüm cezaları ve idamlarla dolu, Mısır tarihinin insan hakları sicili açısından en bozuk programına güçlü bir destek sundu.
2014 Bahar’ında göstericilerin devlet eliyle katledilmesi ardından Cuma, Sisi’nin cumhurbaşkanlığı kampanyasını yoğun bir biçimde destekledi. Facebook sayfasına düştüğü bir mesajda Sisi’ye oy vereceğini, başkalarının da aynı şeyi yapmasını istediğini söyledi. Ocak 2014’te televizyonda yayınlanan bir röportajında 30 milyon kişiyi Sisi’ye oy verdiği için övdü ve Sisi’nin seçimde zorluk yaşamayacağını iddia etti. Ayrıca Sisi için dua edeceğini açıkladı.
Cuma, ayrıca seçim sonrası Sisi’nin hükümet politikasını da destekledi. Örneğin Mayıs 2015’te Mısır hükümeti altı genci iki polisi öldürme suçlaması üzerinden astı. İnsan Hakları Gözlem Evi ve Uluslararası Af Örgütü, mahkeme kayıtları dâhil tüm delilleri toplayıp altı gençten en az üçünün iddia edilen suç işlendiği vakit hapiste olduğunu ispat etti. İnsan Hakları Gözlem Evi’nin tespitine göre, eldeki deliller altı gencin masum olduğunu gösteriyordu, zira bu gençler iddia edilen suç işlendiği günlerde hapiste idi.
Altı gencin yanlışlıkla asıldığı gerçeğine ve dünya genelinde bu idamların kınanmasına karşın Cuma mahkeme kararını savundu ve gençlerin “cehennem ateşinde yanan köpekler” olduklarını söyledi.
Konumunu savunmak adına Cuma, bu gençlerin suçlarını itiraf etmiş olmaları üzerinde durdu, ancak İnsan Hakları Gözlem Evi ile Uluslararası Af Örgütü söz konusu gençlerin suçlarını işkence altında itiraf ettiklerini söyledi. İşkence raporları, Mısır hapishanelerindeki tecavüz ve işkencelerin yaygın bir biçimde kullanıldığına dair diğer raporlarla birlikte hasıraltı edildiler.
Cuma’nın Ölümcül Kuvvet Kullanımına Dönük Desteği
Mısır güvenlik güçleri, yüzlerce göstericinin katledildiği bir dizi büyük katliama imza attı. İnsan Hakları Gözlem Evi’nin 2014 tarihli raporu, araştırma ve delil toplamayla geçen bir yıllık çalışma üzerinden, Mısır hükümetinin kitlesel katliamlar gerçekleştirdiğini ortaya koydu. Bir gün içerisinde [14 Ağustos 2013] “tümüyle barışçıl” olan göstericilerin sekiz yüzden fazlası katledildi. Cuma ise Mısır güvenlik güçlerine yönelik desteğini her fırsatta dillendirdi ve onların “kahraman” olduğunu söyledi. Ayrıca güvenlik güçlerine göstericilere karşı ölümcül kuvvet kullanması konusunda teşvik etti.
Ağustos 2013’te Mısır polisi ve ordusu yüzlerce silâhsız göstericiyi katlettiğinde Cuma, güvenlik güçleri üyelerine seslenip, onları sadakatsiz ve suç işleyen Mısırlılara karşı ölümcül kuvvet kullanma konusunda yüreklendirdi. Konuşmasında İhvan’ı “hariciler” olarak niteledi. Polisin şiddete başvuran, “çürümüş, pis kokan” göstericileri vurup öldürmesini istedi.
Cuma’nın 24 Ekim 2013 tarihli Facebook mesajı, onun kimleri “harici” gördüğünü açık eder nitelikte idi. Bu mesajda Cuma, haricilerin salt İhvan üyeleri olmadıklarını söylüyordu. “İster İhvan üyesi olsun ister olmasın, bir gösteri esnasında polise taş atan herkes haricidir.” Bir röportajında da “hariciler”i öldürmeye izin verildiğini, bu iznin İslam’ın mübarek ayları için de geçerli olduğunu söyledi. Bir röportajında da İhvan’ın “harici” olduğuna ve “cehennemde yanacak köpekler” olarak görülmesi gerektiğine vurgu yapıyordu.
Büyük Resim
Cuma’nın Sisi’nin başını çektiği askerî rejime arka çıkması, İhvan’ın toplumdan sökülüp atılmasına dönük hâlihazırda Mısır’da yürütülen kampanyanın önemli bir parçasını teşkil ediyor. Ama bu kampanya tek başına yürümüyor. Sisi hükümeti basının susturulması ve muhaliflerin hapse atılmasını da içeren kapsamlı bir kontrol siyaseti yürütüyor. Aşırıcılıkla savaşmak için “dinî bir devrim”i teşvik etme hedefi ile uyumlu bir biçimde Sisi dinî kitapları da yasaklıyor, dinî partilerin kapısına kilit vuruyor, 27.000 camiyi kapatıyor, İhvan’la uzaktan bağlantılı dinî yardımlaşma kurumlarının fonlarını donduruyor, Cuma vaazlarının konu başlıklarını tayin edecek kanunlar yürürlüğe sokuyor ve devlet destekli imamların vaaz vermelerini sağlıyor.
Bu noktada Cuma ve diğer din âlimlerinin Sisi’nin yardımına koşması çok önemli. Cuma yanında El-Ezher Şeyhi Sadettin Hilali de Sisi’ye dönük destek konusunda önemli bir kaynak sağlıyor. Hilali Sisi’yi “Allah Rasulü” olarak niteliyor ve İhvan üyelerinin “din sadece Allah’ın dini olana dek” öldürülmesi gereken “müşrikler” olduklarını söylüyor. Gene bir başka ünlü imam da Sisi’yi öven şiirler kaleme alıyor.
Tüm bunlardaki tuhaflık şu: Sisi’nin aşırıcılıkla savaşmak için yapmayı planladığı “dinî devrim”, birçok yönden dinî aşırıcılığa dayalı bir kampanya aslında. Sisi rejimini destekleyen âlimler suçlamalarda bulundukları anaakım İslamcıların yaptıklarını yapıyorlar; onlar da tekfir ediyorlar ve yasadışı şiddet eylemleri için çağrılarda bulunuyorlar.
Her şeyin ötesinde Sisi’nin gazabına uğrayan İhvan, hem tekfircilik hem de terörizm konusunda kapsamlı bir yazına sahip. Yazıp çizdikleri fikirlerden herhangi bir anlamlı sapma içerisinde olduklarına dair elde itibar edilecek herhangi bir delil mevcut değil.
Sisi’nin yürüttüğü siyasetin kerameti kendinden menkul bir kehanet hâlini alması yaşanan trajediyi izah ediyor. Hükümet, politik spektrumu kendisine doğru daraltıp muhaliflerin tüm yollarını kapadıkça ve insan haklarını ihlal ettikçe önceden barış yanlısı olan İslamcıları bile radikalleştirecek gibi görünüyor. Bugüne dek İhvan liderliği şiddete meyletmemiş olsa da hareketin hayal kırıklığına uğrayan genç üyelerinin ileride liderliğin resmî konumunda kopmaları muhtemel.
Daha önemli olan bir husus ise bugüne dek uykuda olan El-Kaide ve IŞİD uzantılarının yeni üyeler kazanması ve Mısır polisine ile ordu personeline karşı eşi benzeri görülmemiş şiddet eylemleri gerçekleştirmesi. Kudüs ve Sina Eyaleti Destekçileri (eskiden Mısır Askerleri) olarak bilinen kimi aşırıcı grupların 2013 Yaz’ından beri Mısır’da meydana gelen neredeyse tüm saldırıların sorumluluğunu üstlenmesine karşın, Sisi hükümeti tüm şiddet eylemleri konusunda inatla İhvan’ı suçlamaya devam ediyor.
2013’te Mursi’nin devrilişinin ülkeye istikrar getireceği iddia edilmişti. Oysa söz konusu gelişme eşi benzeri görülmeyen bir istikrarsızlığa yol açtı. Ali Cuma ve diğer din âlimlerinin bu istikrarsızlıkta oynadıkları rolü hiç de küçümsememek gerek.
Muhammed Masri
Kaynak

16 Haziran 2015 Salı

Mursi'ye İdam Cezası

Bir Mısır mahkemesi Salı günü, 2011 ayaklanması esnasında polise yönelik saldırılar ve hapishanelerden gerçekleşen firar olaylarını örgütleme suçuna istinaden, devrik cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi ölüm cezasına çarptırdı.
Bu karar, istişarî bir role sahip bulunan, şeriat konusunda hükümete yorumlar sunan Mısır başmüftüsünün danışmanlık yaptığı mahkemece verildi.
Mahkeme, ilk başta Mursi’yi ve yüzden fazla destekçisini geçen ay ölüm cezasına çarptırmıştı.
Mursi’ye ölüm cezası veren kararın açıklanmasından sadece birkaç saat sonra başka bir Mısır mahkemesi de Mursi’ye ömür boyu hapis cezası verdi. Cezanın gerekçesi, Mursi’nin Filistinli grup Hamas, Lübnanlı militan grup Hizbullah ve İran için casusluk yapması.
Casusluk suçlamasıyla ilgili olarak mahkeme ayrıca 16 destekçiye ölüm cezası verdi. Cezaların verilme sebebi, bu kişilerin 2005-2013 arası dönemde gizli belgeleri yurtdışına çıkartmasıydı.
Mısır’da ömür boyu hapis cezası 25 yıl. Mursi’ye Salı günü verilen cezanın temyiz yolu açık ama ölüm cezasının değil.
Ordunun devirdiği Mursi, Mısır’ın ilk demokratik yollardan seçilen cumhurbaşkanıydı. Mursi, bir yıllık kimi ihtilaflara yol açan yönetimi ardından Temmuz 2013’te devrilmişti.
2012’de cumhurbaşkanı iken göstericilere şiddet uygulama suçu üzerinden yargılandığı ayrı bir davanın sonucunda 20 yıla çarptırılmıştı.
Ölüm cezasına çarptırılan 16 destekçisinden sadece üçü tutuklu, bunlardan biri de Müslüman Kardeşler’in finansörü Hayrat Şatir.
Mahkeme, Mursi’nin yanı sıra Müslüman Kardeşler’in ruhani rehberi Muhammed Bedii ve 15 kişiyi de ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Aralarında cumhurbaşkanının emir subayının da bulunduğu üç destekçi ise yedi yıl hapis cezası aldı.
35 kişinin hepsi de “devleti yıkıp kaosu yaymak amacıyla ülkede terör saldırıları gerçekleştirmek için”, 2005’ten 2013 Ağustos’una dek uluslararası Müslüman Kardeşler örgütü ve Hamas adına casusluk yapmakla suçlandı.
Mursi’nin devrilmesinden beri devlet İhvan yandaşlarını ağır bir biçimde ezdi. İnsan Hakları İzleme Komitesi’ne göre, en az 1.400 kişi öldürüldü, 40.000’den fazla kişi tutuklandı.
Birleşmiş Milletler’in “yakın tarihte beklenmedik bir durum” olarak değerlendirdiği, hızla sonuca bağlanan kitlesel yargılamalar sonucu yüzlerce kişiye ölüm cezası verildi.
Devletin baskı politikası Mübarek’e karşı 2011 isyanına öncülük etmiş seküler ve solcu eylemcileri de kapsayacak şekilde genişletildi. Polisin izin verdikleri dışında tüm gösterileri yasaklayan bir kanuna istinaden onlarca kişi hapse atıldı.
MEE

26 Mayıs 2015 Salı

Mursi’ye İdam Cezası

Tarihin Geri Dönüşü
“Sadece muhalefete karşı uygulanan baskı politikasının yoğunlaştığından söz edilebilir, yargı erki bu baskı politikasında ön plandaki güçtür.”
[Şadi Hamid, Brookings Ortadoğu Siyaseti Merkezi, YNet, 23 Mayıs 2015]
İdam cezası, sadece Arap Baharı için verilmiş sade bir ölüm ilânı değil ayrıca onun için kesilmiş daha kapsamlı bir ölüm cezasının ifadesidir. Burada esasa ilişkin bir mesaj verilmektedir: Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki otoriter rejimlere karşı o coşkulu gösterilerin sonrasında oy kullanan herkes, korkunç bir saldırıyla karşılaşacaktır. Tüm muhalifler, köktenci artıklar ve gasıplar ya da liberal uşaklar olarak saldırıya uğrayacak, öte yandan eski muhafız desteklenip alkışlanacaktır.
16 Mayıs’ta Mursi ve 105 destekçisi, devrik lider Hüsnü Mübarek rejiminde meydana gelen kitlesel firar eyleminde rol oynadıkları sebebiyle, idam cezasına çarptırıldı. Baharda açan her tomurcuğu vuracak bir don yaşanacağına dair bir işaretti bu.
Bu sonuçtan memnun olmayanlar, Mursi’yi yargıçlara hakaret ettiği gerekçesiyle yeniden sanık sandalyesine oturttular. İntikam almak için yanıp tutuşan devlet yetkilileri Mısır’da çok şey yaptığından, Mursi suçlanma konusunda yalnız değil. Alâ Abdulfettah, her tür tanım veya renk belirlenimi üzerinden kendisini köktenci olarak adlandırmaya hevesli bir isim. Bir de insan hakları avukatı Emir Selim var. Bu isimlere bir de siyaset bilimci Amr Hamzavî’yi eklemek gerek.
Aralarında belli belirsiz de olsa ortak bir bağ var. Bunlar Mübarek rejimine muhalif isimler, tüm suçlamalar bununla ilgili. Ama meselenin kökleri daha da derine uzanıyor. Sisi, tarihe geçip kendisini temize çıkartmak istiyor. Düşman hiçbir anlatıya göz yumulmuyor.
Mursi’ye verilen ölüm cezasında belirgin bir ikiyüzlülük var. ABD hemen alarm verdi ve Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, alınan kararın “Mısır’ın uluslararası hukuka dair yükümlülükleri”ne uygun düşmediğini söyledi. “Eski cumhurbaşkanı Mursi dâhil 100’den fazla destekçisine kitlesel idam cezası verilmiş olması bizi derin bir endişeye sürüklüyor.”
Ancak Mursi’nin seçimle iktidara gelişi Washington tarafından hiç bu şekilde yorumlanmamıştı. Haziran 2012’de Mursi iktidara geldiğinde Obama yönetimi 1,3 milyar dolarlık yıllık askerî yardımı dondurarak Mursi’nin iktidara gelişini hiç onaylamadığını ifade etmiş oldu. Mısır halkı görüşünü ortaya koymuş olabilirdi ama bu görüş kötü yönlendirilmiş bir görüştü. General Mübarek belli ölçüde bir canavardı ama gene de iş yapılabilecek birisiydi. Bu köktenci cinin tekrar şişeye sokulması, Müslüman Kardeşler’in çanına ot tıkanması şarttı.
Hukukî görgü kuralları denilen o büyük maske, verilen mahkeme kararına tatbik edildi. Yargıçlar, tam da devletin istediğini söylediler ve yaptılar. Bu noktada Mısır’daki insan hakları savunucuları ikiye bölündü. Tartışmada insan denilen unsur gerilere düştü, onun yerini hukukun nasıl tatbik edileceğine dair taktiksel ve stratejik değerlendirmeler aldı.
Ulusal İnsan Hakları Konseyi başkanı Abdulgaffar Şükür’ün de bulunduğu kimi isimler, idam cezasının her şey soğuduğu vakit gerçekleştirileceğinden korkuyorlar ve Mursi’nin bugün öldürülmesinin mevcut iktidarı kasıp kavuracak ateşe odun atacağını, devrime açık bir davet niteliği taşıyacağını söylüyorlar. (Middle East Eye, 24 Mayıs). Tarihi kendi önünüzde diz çöktürmeniz mümkün değil. O er ya da geç sizi boğmak için geri döner.
Mahmud Kubbeyş gibi başka isimlerse bu tespite şiddetle karşı çıkıyorlar. “Bu türden ifadeler”e yer olmadığını söylüyorlar. Buna göre, “bizim hukuk dairesi içerisinde çalışma yürütmemiz gerek. Yargının işlemesine mani olan bir şey yok.” Hukuka yüklenen bu hayalî itibara totem misali teslim olmak, hiç de olağan bir durum değil.
İdam cezasının ilânı birkaç ülkede gösteriler yapılmasına neden oldu. İslamî Hareket’in kuzey kolunun binlerce Arap takipçisi Kafr Sana Köyü’nde Cumartesi günü gösteri düzenledi. Şeyh Raid Salah, Mısır cumhurbaşkanını “Gazze Şeridi’ne karşı kuşatmayı güçlendirme noktasında, İsrail ve Amerikan işgal güçleri gibi hareket etmek”le suçladı. (Jerusalem Post, 23 Mayıs).
Muhtelif STK’lar Türkiye’de gösteriler düzenlediler. Türk Hizbullah’ının uzantısı kabul edilen İslamcı Hüda-Par üyeleri ve diğer gösterilerin sonunda yirmi kişi gözaltına alındı (AFP, 23 Mayıs). On birinin Kürdlerin çoğunluğu teşkil ettiği güneydoğu şehri Diyarbakır’daki çatışmalarda yaralandığı ifade edildi. Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bile “Mısır’ın gerisin geri antik Mısır’a dönüştüğünü” söyledi.
Paris’te Place de la Republique’te yapılan gösteride kitle “Adalet İstiyoruz” ve “Sessizlik Öldürür” gibi sloganlar attı. Sudan’ın başkenti Hartum’da yapılan gösteride de benzer duygular hâkimdi.
Tüm bunların Mursi’ye faydası yok. O hâlâ Baş Müftü’nün elinde olan idam cezasının onaylanmasını bekliyor. Her ne kadar ufak bir ihtimal olsa da hâlâ temyiz imkânı mevcut.
İdam cezası, kanlı egemenliğin bir ifadesi olarak her şeyden daha caydırıcı bir silâh. Bu cezayı alanlar, iktidarda olsalar cezanın kullanılmasını isteyecek destekçilerinden uzaklaşacak. Her ilmiğin ucunda “önemli olan tek şey, intikam duygusunun hâkim olduğu orman kanunudur” yazan bir kâğıt asılı.
Binoy Kampmark