Rusya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Rusya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Haziran 2015 Pazar

Soros: İstenmeyen Adam

Komünist Parti grubundan iki meclis üyesi, Rus savcılardan, George Soros’un Açık Toplum örgütüne karşı, “istenmeyen” yabancı gruplarla ilgili olarak kısa süre önce yürürlüğe giren kanunun uygulanmasını istedi.
Başsavcıya çağrıda bulunan milletvekilleri Valeri Raşkin ve Sergey Obuhof, “Ukrayna, Gürcüstan ve diğer ülkelerde gözlediğimiz yıkıcı faaliyetleri karşısında, Soros’un vakfının Rusya’daki faaliyetlerinin istenmeyen faaliyetler olarak kabul edilmesi gerekir” dedi.
Komünist liderlerin iddiasına göre Açık Toplum isimli STK, “onlarca yıldır aralık bir biçimde Rus karşıtı faaliyetler yürütüyor ve bu faaliyetler Rusya ile diğer ülkelerde gerçekleştiriliyor.” Komünist milletvekillerinin ifadesiyle grup, Ukrayna’da Rusya karşıtı nefreti körüklüyor, aynı zamanda Rusya Federasyonu’nda “başka ülkeler adına baskıcı operasyonlar”a imza atıyor.
Bu iki milletvekili, Soros’un STK’sını bilhassa Rus eğitim sistemini mahvetmekle suçluyor ve bu yıkımın okullarla enstitülerin yeterince mali destek almaması ile öğrencilerin girdiği tek aşamalı sınavla ilgili çokça eleştirilen sistemde karşılık bulduğunu söylüyor.
Bu hafta başında yürürlüğe giren İstenmeyen Yabancı Gruplar Kanunu, Başsavcılığı ve Dışişleri Bakanlığı’nı “istenmeyen yabancı örgütler”e ilişkin resmi bir liste hazırlama görevi ve ülke içinde bu örgütlerin faaliyetlerini kanundışı ilân etme yetkisi veriyor. Uluslararası ya da yabancı bir STK’nın listeye girmesinde kullanılan ana ölçüt ise “anayasal nizama ve Rus Devleti’nin güvenliği veya savunma kabiliyetine yönelik tehdit oluşturmak.”
Soldaki: Devlet Meclisi Etnik Meseleler Komitesi başkan yardımcısı Valeri Raşkin; sağdaki Devlet Meclisi Kamusal Dernekler ve Dinî Örgütler Komitesi başkan yardımcısı Sergey Obuhof. Meclis genel kurulunda. (RIA Novosti/Vladimir Fedorenko)
Soros’un vakfının istenmeyen örgüt ilân edilmesi durumunda, Rusya’daki tüm varlıkları donduruluyor, büroları kapatılıyor ve her türden bilgilendirici materyalin dağıtımı yasaklanıyor. Kanun tasarısının ihlal edilmesi, yasaklanan örgütlere mensup personele ve onlarla işbirliği içerisindeki Ruslara ağır para cezalarının verilmesini gerektiriyor. Suçun tekrar işlenmesi durumunda kişiler altı yıla varan cezalara çarptırılıyor.
Taslak hâline getirildiği günden beri yeni kanun, Rusya’daki hukuk çevreleri, yabancı STK’lar ve devlet makamlarınca şiddetli eleştirilere maruz kaldı. Avrupa Birliği ve ABD kanunla ilgili endişelerini ifade etti ve yabancı gruplarla işbirliğine girilmesinin yasaklanmasının Rus halkının dış dünyadan tecrit edilmesine yol açacağına dair uyarılarda bulundu.
Kanun tasarısını hazırlayan iki muhalefet milletvekili, kanunu önleyici bir tedbir olarak tarif ediyor ve herhangi bir özel yabancı örgütü hedef aldığına ilişkin değerlendirmeleri reddediyor.
ABD’li milyarder George Soros’un ismini taşıyan Soros Vakfı olarak da bilinen Açık Toplum Enstitüsü Rusya’da 1995’ten beri faaliyette. İnsanî yardım ve eğitim alanlarında birçok projeyi finanse ediyor. 2003’te örgüt yaptığı doğrudan bağışlara son verdi ve Rusya’daki tüm faaliyetlerini bitirdiğini ilân etti ama bugüne dek vakıf Moskova, Petersburg, Nizhny Novgorod ve Novosibirsk gibi Rusya’nın dört büyük şehrindeki temsilcilik bürolarını kullanmayı sürdürdü.
George Soros, örgütlerinin “renkli devrimler”de önemli bir rol oynadığını açıktan kabul ediyor. Şiddete dayalı politik yürüyüşler üzerinden mevcut rejimlerin zorla değiştirilmesini ifade eden renkli devrimlere Ukrayna ve Gürcüstan gibi Sovyetler sonrası kurulan birçok devlette tanık olundu.
Bu ay başında Ukraynalı bir grup bilgisayar korsanı, bazı metinleri sosyal âleme sızdırdı. Metinlere bakılacak olursa, Soros, Ukrayna siyasetine hâlâ aktif olarak müdahil oluyor. Ukrayna’ya AB kaynaklı finansal yardımın ve askerî desteğin devam etmesini, böylelikle Kiev’in Minsk barış görüşmelerini ihlal etmeksizin Kiev’in savaş kapasitesini yeniden kazanmasını istiyor.

Kaynak: Press TV

4 Haziran 2015 Perşembe

Washington FIFA'nın Peşine Neden Düştü?

Washington dünya futboluna yönelik saldırısında, geçmişte Rusya’nın ev sahipliğini yaptığı Soçi Olimpiyatları’na yönelik saldırısına ait senaryoyu takip ediyor. Aradaki farksa şu: Washington, olimpiyatların Soçi’de yapılmasına mani olmadı ve batılıları yalanlar ve propaganda ile korkutmakla yetinmek zorunda kaldı. Washington’ın yönettiği son skandalda Washington’ın niyeti, bir sonraki dünya kupasını Rusya’ya vermeyi kararlaştırmış olan FIFA’yı bu kararından vazgeçirmek.
Bu girişim, Washington’ın Rusya’yı dünyadan tecrit etme üzerine kurulu ajandasının bir parçası.
Washington’ın yönettiği bu skandal berbat bir koku salıyor ortaya. FIFA yetkililerinin politik sebeplerle tutuklanmış oldukları ve büyük bir çoğunlukla yeniden seçilmiş FIFA başkanı Sepp Blatter’in dava edilme korkusu ile istifaya zorlandığı çok açık. Zira Washington artık hukukî bir nizama tabi değil. Onun elinde hukuk, Washington’dan bağımsız bir konum alan herkese, her örgüte ve her ülkeye karşı kullanılacak bir silâhtan ibaret.
Bu da onun ve İngiliz süs köpeğinin FIFA’yı ele geçirip onu Washington’ın dış siyasetine uyum sağlayan ülkeleri ödüllendirmek ve bağımsız bir dış siyaset güdenleri ise cezalandırmak için kullanacağını gösteriyor.
Galiba tek umut, Güney Amerika, Asya ve Rusya’nın birleşip kendi dünya kupalarını düzenlemeleri ve sırtlarını bu yozlaşmış Batı’ya dönmeleri.
Rusya, Asya ve Güney Amerika’nın bu yozlaşmış ve ahlâksız Batı dünyasının parçası olmayı bu kadar arzuluyor olması da gerçekten şaşırtıcı. Bu ülkeler şeytanla neden ilişki kurmak istiyorlar? Venezüella, Ekvador, Bolivya ve muhtemelen Arjantin ile Brezilya Batı’nın yörüngesinde olmanın ülkelerini Washington’ın kontrolüne sokmak anlamına geldiğini öğrendi.
Putin, Lavrov ve Çinli liderler, Batı ile ilişki kurmanın bela ile ilişki kurmak demek olduğunu söylüyorlar. Ama bu isimler, hâlâ Batı ile ilişki kurmak istiyorlar. Peki, Rusya ve Çin, özsaygılarının Washington’ın onayına tabi olduğunu neden düşünüyorlar?
FIFA İsviçre merkezli bir organizasyon. Oysa FIFA yetkilileri FBI’ın yürüttüğü, Washington eliyle başlatılmış bir “soruşturma” üzerinden tutuklanıyorlar. ABD hukukunun evrenselliğini ortaya koyarak, Washington polisinin ve savcılarının egemen ülkeler üzerinde yetki sahibi olduğunu da söylemiş oluyor.
İsviçre ve diğer ülkeler, ABD’nin hukukunu dayattığı bu sürece neden itaat ediyorlar? Politik liderler para mı yiyorlar, yoksa sahte suçlamalar veya suikast ile tehdit mi ediliyorlar? Yeryüzündeki tüm ülkeler içerisinde sadece Washington’ın hukukunun evrensel, kabul gören ve herkesin önünde diz çöktüğü bir hukuk olduğunu izah eden nedir? Bunun nedeni korku mu yoksa intikam mı?
Muhtemelen bunlardan biri ama asıl cevap şu: yabancı bir ülkede lider olmada asıl mesele, Washington’ın önünde el pençe durmaktır. Bir yıllık görev süresi ardından Tony Blair’in 50 milyon dolarlık bir servete sahip olduğu söyleniyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Oysa kimse dinlemek istemezdi Blair’in başbakanken yaptığı konuşmaları. Amerikalılar o konuşmaları dinlemek için bu adama neden altı sıfırlık tutarlarda paralar ödedi ki?
Putin de zengin olabilir. Tek yapması gereken, Rusya’yı Washington’a dönüştürmek.
Tek merkezden yönetilen, sapına kadar sahte bir futbol skandalının fahişeleşmiş medya ile köpürtüldüğü bir ortamda, tüm o gerçek skandallar halı altına süpürülüyor.
Örneğin Batı’daki bir dizi mega-banka hakkında önemli suçlar işledikleri iddiasıyla davalar açıldı ama ancak bir-ikisi para cezası aldı. Finian Cunningham’ın da belirttiği üzere, FIFA’da işlendiği iddia edilen suç, “hapse atılamayacak kadar iri” olan bankaların gerçekleştirdikleri kara para aklama ve fiyatlandırmada yapılan hilecilik yanında devede kulak kalıyor. ABD Sermaye Piyasası Kurumu bugün suç işleyen bankaların borçlarını siliyor. Bir muhalif SPK yetkilisi, meslektaşlarını süreklileşen borç silme işlemleri üzerinden “bankaları tekrar tekrar suç işleme” konusunda teşvik etmekle suçluyor.
Özellikle hakikiliği şüphe götürür Clinton rejiminden beri, Washington’ın ağzından tek bir önemli cümlenin çıkacağına inanmak mümkün değil. Oysa o, ortalıkta hakikatin efendisiymiş gibi dolanıyor.
Saddam Hüseyin’in elinde kitle imha silâhları yoktu. Esad kimyasal silâh kullanmadı. İran nükleer silâh programı yürütmüyordu. Rusya Ukrayna’yı işgal etmedi. Ama Washington dünyayı söylediği yalanların doğru olduğuna ikna etti.
Bugün FIFA’nın rüşvet aldığına dair ispatlanmamış suçlamalar ileri süren siyasetçilerin kendilerinin rüşvet aldığı kesin. Bu noktada sadece Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı için hızla oy kullanması amacıyla şirketlerce Kongre’ye verilen rüşvetlere bakmak yeterli olacaktır.
Muhtemelen an itibarıyla Yunanistan dışında, AB ülkeleri liderleri içerisinde Washington’dan rüşvet almayan tek bir kişinin ismini vermek mümkün müdür bugün?
Udo Ulfkotte’ye göre, CIA’den rüşvet almayan tek bir İngiliz ya da AB gazetesi bile yoktur.
Birleşmiş Milletler’de verilen oyların kaçı Washington’ın tehditleri ve rüşvetleri ile belirlenmektedir?
FIFA’nın verdiği kararların üzerinde ister rüşvetin lekesi olsun ister olmasın, “soruşturma”nın amacı, dünya kupasının Rusya’da düzenlenmesi kararı üzerine şüphe düşürmektir. Dünya kupası küresel bir gösteridir ve ev sahibi ülkeye prestij kazandırmaktadır. Washington’ın niyeti, Rusya’yı bu prestijden mahrum etmektir. “Soruşturma” tam da bu hususla ilgilidir.
Paul Craig Roberts