Kobani etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kobani etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Temmuz 2015 Cuma

Rojava ve Doğu Türkistan İçin İnsanlık Yürüyüşü

“Andolsun Zikir'den (Tevrat’tan) sonra Zebur'da da: ‘yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır’ diye yazmıştık.” [Enbiya/105]
“Ez nabime bendeye esiran” [Ehmede Xani, Mem u Zin]
1. Makro ve mikro emperyalistlerin yüzünden… küresel ve bölgesel emperyalistlerin yüzünden bugün dünyanın pek çok bölgesinde çatışma, katliam ve haksızlıklar var.
Makro emperyalistler ne yapmak istiyor?
2. Çatışmaların olduğu bölgeler bu emperyalistlerin yakın zamanda çekildikleri bölgelerdir: Pakistan, Irak, Suriye, Orta Afrika… Emperyalistler geri çekilirken arkalarında yerlerini dolduramayacak toplum tabakaları bıraktılar, yani kendilerine müdahale kapısını açık bıraktılar. Kirli ve çok taraflı siyasetleri, bölge halklarının hilafına çizilen sınırlar… Kendilerinin güdümünde ve zihniyetinde otoriteler… Böylelikle bölge halklarının kendilerini bekleyen asıl meselelerle ilgilenmelerini engelleyerek onları yıprattılar, yıpratmaktadırlar.
3. Bölge halkının kendi kendisini yönetmesine, kendisi hakkında kendisinin karar almasına engel oluyorlar. Ayrıldıkları yerde yeni kutuplaşmalar oluşuyor ve halklar birbirlerinin katili oluyorlar, Ruanda’da olduğu gibi… Bu sırada bölgelere sadece Kızılhaç gitmiyor, emperyal ülkelerde merkezleşmiş silah şirketleri, petrol şirketleri, maden şirketleri de gidiyor ve hükümetlerinin korumasıyla bölgeye ait değerleri, hatta insan kaynaklarını ucuz yollarla (ateş altında bile olsa) kendilerine mal ediyorlar. Sistem işlemediği zaman yöntem değişiyor, yani her yerde aynı yöntem uygulanmıyor. Piyasa ekonomisini benimseyenleri, sermayeyi koruyanları kendilerinden kabul ederek onları korurken, diş geçiremedikleriyle ya çirkin bir rekabete giriyorlar veya ambargo uyguluyorlar. Kimi bölgelerde (mesela Bangladeş) ise zayıf bir halk tabakası olduğu için bunların hiçbirine gerek kalmadan rahatlıkla o bölgeleri sömürebiliyorlar.
Mikro Emperyalistler ne yapıyorlar?
4. Emperyalist denilince ilk akla gelen ABD, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere gibi devletler olsa da aslında bölgesel, daha başka emperyalist ülkeler de vardır. Bunlar da bulundukları bölgede makro emperyalistlerden işlerine gelenlerle ittifak yaparak amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Tüm bunlar yapılırken halkın/halkların menfaati değil devletlerin/güç merkezlerinin otoritesi önceleniyor, yani belirli grupların çıkarları.
5. Bölgemizde yaşanan acıları sadece makro emperyalistlere mal ederek açıklayamayız.
6. Öncelikle onları gerçek anlamda geri çekilmeye zorlayacak, yönetici, iş adamı, akademisyen ve bilinçli halk kitlelerinden yoksunuz. Halkın bilinçlenmesi önünde en büyük engel ise sansürdür.
7. Sansür, baskıcı güçlerin doğruyu engellemesi değildir sadece. Eğlence kültürünün yaygınlaşması ve doğrunun üstünün örtülmesi, unutturulmaya çalışılmasıdır sansür… Kişilerin bilgiye ulaşmasını engelleme, bilgiyi değersizleştirme, ifade ve bildiğini yaşama özgürlüğünü engellemek, insanları çalışmaya ve kazanmaya yoğunlaştırarak daha önemli olan faaliyetlerden uzaklaştırmak da sansürdür, gizli sansür ve tüm demokrasilerde bu sansür vardır.
Ne yapılmalı?
Bakınız,
8. Nebi (sav) Medine'ye, Müslüman olduklarını bildirmeye ve kendisi ile görüşmeye gelen bir kabileyi onların kendi lehçeleriyle karşılamıştır. Lehçe farklılıklarını zenginlik olarak gören Peygamber’in dilleri tanımayan, reddeden ümmeti... Nebi (sav) çevre ülkelere yazdığı davet mektuplarında “eğer İslam'ı kabul ederseniz, ülkenizi yine kendiniz yöneteceksiniz” demiştir... Muaz b. Cebel (ra) ve de Ali’yi (ra) Yemen'e yönetici olarak değil, danışman olarak göndermiştir. Tüm bunlar İslam'ın emperyal amaçlar taşımadığının açık kanıtıdır. Muaz'a zekâtı onlara anlatmasını söylerken de, “onların (Yemenlilerin) zenginlerinden alınan fakirlerine verilen” demiştir... Görüldüğü gibi, asla sömürü mantığı yok. Uygulamaları tamamen bu şekilde olmuştur. Sallalahu aleyhi ve sellem...
9. Müslümanlar İslam'ın çocuklarıdır (Selman-ı Farisi'nin (ra) bu anlamdaki sözüne atf ile) evleri, devletleri, toplulukları farklı da olsa ümmet bütünlüğüne, yani yeryüzünün huzuruna bağlı ve sadık olmalılar.
10. “Şuuben ve kabaile” diyor Cenab-ı Allah, yani “sizi şubelere ayırdık, yani kimlikler, renkler, diller, halk grupları ve bunlara benzer farklılıklar Allah vergisidir onun tekvinî ayetleridir.” “Li taarafü” diyor, yani “tanış olmanız”, yani Gasset’in ifadesiyle, “beraberce bir şey yapma iradesi” gösterebilmeniz için ayırdık. Ayrılıklar tanışmaya, beraber çalışmaya engel olduklarında kınanıyorlar.
11. Eğer ümmetin birliği isteniyorsa, eğer yeryüzünde barış isteniyorsa (ki Allah’ın istediği budur) farklılıklara, kişilerin ve halkların özlük haklarına saygı gösterilmelidir. Kimse Kürtleri ümmet söylemi ile emperyal istila ve merkezîleştirme politikalarına kandıramaz.
12. (Olumlu anlamda) ulusal ayrılıklar, ulusal ve ulusüstü düşünülerek (ikisi bir arada düşünülerek), halkın doğru bilgi kaynaklarına ulaşmasına ve bildiklerini yaşamasına, ifade etmesine, projelerini uygulamalarına izin verilerek ‘sağlanabilir’ sadece bir ulusun veya tekdüze bir merkezin sultası ile ve bilgi sansürü ile değil.
13. Bağımsız Kürdistan’ı bir hak meselesi olarak görüyoruz, aynı şekilde bağımsız Doğu Türkistan’ı, bağımsız Arakan’ı, bağımsız Filistin’i, bağımsız Kafkasya’yı…
Kobani’de neler oluyor? IŞİD sahura kalkan insanlardan ne istiyor? IŞİD neden Kürtlere saldırıyor? IŞİD, tam olarak nedir?
14. Öncelikle, Kobani halkının direnişini kutluyoruz. Direnişe devam etmelerini destekliyoruz. Kobani halkına direnişçi, silah, sağlık ve nakdi yardımların yapılmasını istiyoruz.
15. IŞİD’e Avrupa’dan katılanlar basit, akıllı, bilgisiz tiplerdir ve yaşadıkları ülkelerde yaşadıkları dışlanmaya, yani çağdaş dünyaya fundamentalizmle karşılık veriyorlar.
16. IŞİD zaten vardı, dinî metinleri “yamyam” okumasıyla okuyan bu kişiler bölgenin istikrarsızlaştırılmasının ardından çekilen ABD’nin çekilmeden az önce silahlandırdığı BAAS artıklarından oluşuyorlar. Bölgedeki bazı devlet ve yerel gruplardan silah ve nakdi yardım alarak mikro emperyalistlerle işbirliği yaptılar, dolaylı olarak makro emperyalistlerle. Çığırından çıktıkça da yer yer müdahaleler oldu ancak ABD’nin IŞİD’e karşı gerçek anlamda savaştığını zannetmek kolaycılıktır. Makro emperyalistler bekleyerek, bölge halklarını, daha doğrusu bölge siyasetini kendilerinin istediği çizgiye çekmek istiyorlar. Yani onlar kolayca sömürebilecekleri neoliberal politikaları benimsemiş, gümrük birliği anlaşmaları yapmış yapıları arzu ve tercih ederler, asker çıkarmak onların da pek istediği şey değildir. Çıkmaza girdiklerinde savaşı seçerler, Libya’da olduğu gibi.
17. Geçen yüzyılda oryantalistlerin yazdıklarının çoğuna bakarsanız, İslam’ı IŞİD’in yaptıkları olarak tasvir ettiklerini görürsünüz. Yani IŞİD’in senaryosu hazırdı. Onlara karşı Müslümanların yazdığı deliller onları yetersiz bıraktığı için artık dünyaya makale değil, pratik göstermek gerekiyordu ve bölgede zaten kümelenmiş tekfirciler bu iş için biçilmiş kaftanlardı. Dolayısıyla onların palazlanmalarına göz yumuldu. Ve IŞİD’in yaptıkları sanki İslam’mış gibi yansıtıldı. Çünkü emperyalistlerin sistemleri düşman üretmek zorunda ve eğer İslam’ı düşman seçtiyseniz onu kendi tanımladığınız pratiklerle göstermelisiniz: işte IŞİD de budur!
18. Bize düşen, artık üç cephede savaşmaktır: Makro emperyalizmle, mikro emperyalizmle ve onların oyuncularıyla… Biz düşmana ihtiyacımız olduğu için düşman üretmiyoruz. Reel olarak düşmanlarımız var. Amacımız Amerika’yı ortadan kaldırmak değil, kurulu düzeni, kapitalizmi ortadan kaldırmaktır. Biliyorsunuz ki kapitalizmin önceki lideri İngiltere’ydi ondan önce Flemenk… Birinin gidip diğerinin gelmesi devrim değildir.
La Fontaine bir masal anlatır, çerçinin biri köy köy dolaşıp yorulmuş ve hem kendini hem de eşeğini dinlendirmek için bir ağacın gölgesine gitmiş. Eşeğin yükünü indirip tam palanını çözerken eşek kaçmaya başlamış. Eşek kaçmış, çerçi kovalamış. Bir ara çerçi, eşeğin arkasından bağırmış: ‘Kaçma! Gel! Yoksa seni eşkıyalar ele geçirir’ demiş. Eşek de dönüp: ‘onlar bana yük yüklemezler mi?’ demiş. Adam: ‘elbette yüklerler’ demiş. Eşek, ‘o halde ha sen yüklemişsin ha onlar benim için ne fark eder’ demiş. Yani biz sistemi ortadan kaldırıp Allah’ın istediği, O’nun seveceği bir sistem için mücadele etmeliyiz. Yöntemimiz zor değildir. Tepkisiz kalmak değil, karşılık vermek tarafındayız.
Bölge Elitlerine:
19. Kürt Elitlerinin,
A. Tüm Kürdistan’ın siyasi topografisini içerecek çatı bir kuruluş ile halkın politik mücadeleye etkin katılımını sağlamaları, kararları halkla beraber almaları, halkın doğru bilgi kaynaklarına özgürce ulaşabilmelerini sağlamaları;
B. Ulusal bağımsızlık bilincinden asla taviz vermemeleri;
C. Ulusal bilinçle birlikte ulusüstü düşünmeleri;
D. Savunma ırkçılığına ve kin politikasına düşmemeleri;
E. Batı tarzı kozmopolitanlığı değil, İslam’ın öngördüğü kozmopolitanlığı benimsemeleri gerekir.
Çünkü aydınlamanın yanlış yorumladığı haliyle, milliyetçilik ve günümüz batı kozmopolitanlığı Kürdistan’daki çelişkileri ve açmazları arttıracaktır, tüm dünyadaki çelişkileri arttırdığı gibi.
F. Kürt elitlerinin ayrıntılı ve doktrinel bir program belirlemesi gerekiyor. Amaçlar ve yöntemler net ve belli olmalı.
G. Emperyalist devletlerin ‘bölünmez bütünlüğü’ bir hikâyedir. Gerçek olan, her halkın kendini İslam’ın üst normlarına göre yönetme iradesi göstermesidir. Ümmetin birleşmesi için önce ayrılıklara/farklı uluslara ve ulusların haklarına saygı duyulmalıdır.
20. “Er veya geç halklar gerçekten layık olduğu hükümete sahip olacaktır.” [F. Fanon]
21. Suriye’de ve Irak’taki unsurların aralarındaki meselelerde çatışma yerine diplomasiyi kullanmalılar. Aksi durumda hem Kürt halkı hem de Arap halkı kan kaybedecek ve bu da makro ve mikro emperyalistlerin işine gelecektir. Her emperyal baskının halklar nezdinde reddedileceği bilinmelidir.
22. Emperyalistler, halkın önüne seçenekler koyup seçim yapmalarını istemektedirler oysa özgürlük başkalarını sunduklarından seçim yapmak değil, varoluşumuzdan yükselen sesi dinlemektir.
Allahu Ekber
Müslüman Devrimciler

Ey Kurdên Destûrmend û Bijare
Pêwîste ku,
a. Li Kurdistanê sazgeheka yekbanî ku tevekê topografîya siyasî îhtîwa kirî û beşdarîya gel di têkoşîna polîtîk bifaal temîn bikin, biryarên xwe bi gel re bistînin, gihiştina gel birehetî li çavkanîyên agahîyên rast temîn bikin.
b. Tu carî ji hişmendîya serbixwebûna neteweyî tawîz nedin.
c. Tevlî hişmendîya neteweyî pêwîste fikrekî li jorî neteweyîyê jî ramînin.
d. Ne kevin di parezîya nîjadperest û polîtîkaya li ser kînê.
e. Pêwîste ku ne kozmopolîtanîya bi şiklê ewrûpayî, belkî ya ku îslam diecibîne ji xwere qebûl bikin. Lewre bi şiklê şîrove kirina ronîbûna ewrûpaya xeletî, Miletperestî û kozmopolîtanîya ewrupayîya îro çewa ku li der dorê dinyayê çê dibe li Kurdistanê hevnegirtî û tengasîyê wê zêde bike.
f. Elîtên Kurdan pêwîste ku bernameyeke doktrînî û bitefsîlat çêkin. Armanc û rêbazên wê net û aşkere bin.
g. “Dabeşnebûya bitûnî” ya dewletên emperyalist çîrok
e. Ya rast eve ku her xelk daxwazîya bi rê ve birina li gor normên bilind ên islamê nîşan bide. Ji bo biyekbûna ummetê serê ewil giramî li cudahiyan, li miletin cuda û li mafên gelan wer kirin.
- “Îro sibe birastî wê gel, xweyî hikûmeteka ji xwere babet bibên.” Frantz Fanon.
- Unsûrên ku li Surî û Iraqê, pirsgirêkên di nav xwede ne bi şer, bidîplomasîyê bi kar bînin. Di rewşa eksîde hem gelê Kurd hem jî gelê Ereb wê zeîf bibin û ev jî ewê kêfa emperyalistên makro û mikro bîne. Bila were zanîn ku temamê despotên emperyal li cem gel tê red kirin.
- Emperyalîst, alternatîfa tînin pêşîya gel û ji wa hilbijartinê di xwazin, hal bi hal azadî, ne hilbijartineke hatîye pêşkêş kirin ji alîyê kesêndin, azadî guhdarkirina dengê bilindê ku tê ji hebûnameye.
ALLAHU EKBER

22 Mayıs 2015 Cuma

Kobâni Nire, Türkiye Nire?‏‎

7 Haziran tarihi yaklaştıkça, seçim meydanları da kızışıyor. Dolayısıyla söylenen yalanlar, atılan iftiralar, yapılan kara propagandalar; insanların, grupların ve partilerin dinî-mezhebî ve millî kimliğinin bir problematik hâline getirilerek miting alanlarında yuhalatılması da sıradan bir ritüel hâline geliyor. Hâl böyleyken, Kobâni çeteler tarafından kuşatıldığı dakikalarda, ''Düştü düşecek diyenler!'' ''IŞİD öldürüyor ama işkence yapmıyor!'' mottosuyla arz-ı endam edenler, ''Kobâni neresi, Türkiye neresi, oradan bize ne!'' demek suretiyle Suriye'nin, Irak'ın bütün politik manevralarına müdâhil olanlar, ''Düşerse düşsün kardeşim, orası zaten bizim için tehlikedir!'' deyip, niyetlerini açıkça ortaya koyanlar, bu söylemlerinin ve bu söylemlerinin neticesi olarak hayata geçirdikleri amellerinin kendi üzerlerine yapışık kalmasının cerimesini ödüyorlar.
Her gittikleri yerde Kürdler tarafından kendilerine bir ahîret sorusu kabilinden sorulan, ''Kobâni'yi neden yaraladınız? Kobâni Kürdlerin kalbidir. Kalbin aşağısına da vursanız, sağına da vursanız, üstüne de vursanız, en nihayetinde, kalb bir bütün olarak yaralanır!'' sual biçimindeki tepkisiyle karşılaşıyorlar. Buna karşılık geliştirdikleri cevap ise hem gülünç hem de çok trajik olan, ''Biz olmasaydık Kobâni çoktan düşmüştü!'' hikâyesi...
İşte, bu yazının amacı da bu iddianın hiçbir gerçeklikle bağdaşmadığını ortaya koymaktır.
Öncelikle bir soru sorarak başlamak daha uygun olacaktır.
AKP olmasaydı, Kobâni kuşatılır mıydı? Suriye, hesapsızca desteklenen çeteler sonucunda bu duruma gelir miydi? IŞİD, bu denli büyüyüp devletleşebilir miydi?
Şunu belirtmek gerekiyor ki, Türk dış politikasının enerji kanallarını tekeline almak isteyip bölgeyi İhvan tarzı yönetimlerle donatıp onları yönetme arzusu, önüne gelen selefi-cihadist yapıya kapılarını açmasına ve onları silahlandırıp Suriye'ye göndermesine neden oldu. Bu ihtiras ve emperyal anlayış yalnızca halklarının katline neden olmakla kalmadı; milyonlarca Suriyelinin kendi ülkelerini bırakmaları sonucunda insan haysiyetinin kaldıramayacağı durumlara düşmesine sebebiyet verdi.
Bu noktada Başkan Barzanî'nin “Türkiye kapılarını açmasaydı, Kobanî düşerdi” söylemine de katılmıyorum. Zira, kapıların açıldığı tarihle, çetelerin Kobâni merkezine bütün gücüyle dayandığı tarih arasında bir paralellik söz konusu değil. Sözgelimi, çeteler yaklaşık 3.5 ay boyunca Kobâni'yi muasaraya aldılar. Bu kuşatmanın en yıkıcı olduğu dönemler ilk bir 1.5 aylık zamana tekabül eder. O 1.5 ay boyunca Türk dış politikasına bakarsanız, şu an Cumhurbaşkanı olan zâtın açıklamalarını iyi okursanız, her şeyi daha iyi anlarsınız. Türk dış politikası, IŞİD'in 1.5 ay, bütün gücüyle Kobâni'ye saldırmasına rağmen bölgeyi düşürememesi üzerine çok sıkışmış; içeride 6-7 Ekim olaylarıyla sarsılmış; uluslararası politik arenada Kobâni'ye saldıran çetelere destek vermekle suçlanmış, bunun neticesinde ciddi bir itibar kaybı yaşamış; Kobâni'nin düşmeyeceğini fark edip, durumun kendi aleyhine döndüğünü müşahade edince ve en son olarak da dünya kamuoyunun baskısıyla Kobâni'ye yardımlar ulaştığı vakit, mevcut politik tavrını esnetmeye başlamıştır. Fakat, bu esneme tam anlamıyla bir siyaset değişikliğine işaret etmemiş, onlarca YPG-YPJ'li şervan, sınır kapısında bekletildiği için hayatını kaybetmiştir. Bu iklimde, Kobâni'nin Kürdlerin canları pahasına bırakmayacakları bir yer olduğu anlaşılıp, IŞİD'in sahada manevra kabiliyetinin zayıflayıp gerilemeye başladığı görülünce de Peşmerge'nin geçişine izin verilmiştir. Yani, Peşmerge Kobâni'ye girdiğinde zaten Kobâni'nin IŞİD'e bırakılmayacağı kesinleşmiştir.
Özetle, Kobâni'deki çetelerle ortak bir stratejik çıkarı olduğundan Kobâni'nin düşmesi için elinden geleni yapan ancak kendi Kürd tabanını kaybettiğini fark ettikten sonra bir de uluslararası baskıya maruz kalan, bilahare, Kobâni'nin düşmeyeceği belli olunca da sınırı ''sınırlı'' bir şekilde açıp daha sonra 150 Peşmerge’nin geçişine izin veren, akabinde başka Peşmerge'nin Kobâni'ye gelmesine müsaade etmeyenler, bugün Kobâni'nin IŞİD'ten kurtulmasının kendi başarıları olduğunu söylüyorlar. Orada kanlarıyla canlarıyla savaşan Kürd civanlarının başına, kendi açgözlü dış politikalarından dolayı çetelerin bela olduğunu ifade edemiyorlar.
Bu gün, Suud, Katar ve Türkiye desteğiyle kurulmuş ve kurgulanmış olan Fetih Ordusu denilen çete, ileride Afrin'e saldırıp Kürdleri katletmeye başlarsa -Allah korusun-, o zaman Türk politikacılarının nazariyatını ve amelini bilmek istiyorsanız, Kobâni için söylediklerine ve yaptıklarına iyi bakın. Çünkü, bu politika, bir eliyle vurup diğer eliyle sevmek gibi abes bir mantığı içerisinde saklı tutuyor.
Behzat Fikrî Çözer