22 Mayıs 2015 Cuma

Kobâni Nire, Türkiye Nire?‏‎

7 Haziran tarihi yaklaştıkça, seçim meydanları da kızışıyor. Dolayısıyla söylenen yalanlar, atılan iftiralar, yapılan kara propagandalar; insanların, grupların ve partilerin dinî-mezhebî ve millî kimliğinin bir problematik hâline getirilerek miting alanlarında yuhalatılması da sıradan bir ritüel hâline geliyor. Hâl böyleyken, Kobâni çeteler tarafından kuşatıldığı dakikalarda, ''Düştü düşecek diyenler!'' ''IŞİD öldürüyor ama işkence yapmıyor!'' mottosuyla arz-ı endam edenler, ''Kobâni neresi, Türkiye neresi, oradan bize ne!'' demek suretiyle Suriye'nin, Irak'ın bütün politik manevralarına müdâhil olanlar, ''Düşerse düşsün kardeşim, orası zaten bizim için tehlikedir!'' deyip, niyetlerini açıkça ortaya koyanlar, bu söylemlerinin ve bu söylemlerinin neticesi olarak hayata geçirdikleri amellerinin kendi üzerlerine yapışık kalmasının cerimesini ödüyorlar.
Her gittikleri yerde Kürdler tarafından kendilerine bir ahîret sorusu kabilinden sorulan, ''Kobâni'yi neden yaraladınız? Kobâni Kürdlerin kalbidir. Kalbin aşağısına da vursanız, sağına da vursanız, üstüne de vursanız, en nihayetinde, kalb bir bütün olarak yaralanır!'' sual biçimindeki tepkisiyle karşılaşıyorlar. Buna karşılık geliştirdikleri cevap ise hem gülünç hem de çok trajik olan, ''Biz olmasaydık Kobâni çoktan düşmüştü!'' hikâyesi...
İşte, bu yazının amacı da bu iddianın hiçbir gerçeklikle bağdaşmadığını ortaya koymaktır.
Öncelikle bir soru sorarak başlamak daha uygun olacaktır.
AKP olmasaydı, Kobâni kuşatılır mıydı? Suriye, hesapsızca desteklenen çeteler sonucunda bu duruma gelir miydi? IŞİD, bu denli büyüyüp devletleşebilir miydi?
Şunu belirtmek gerekiyor ki, Türk dış politikasının enerji kanallarını tekeline almak isteyip bölgeyi İhvan tarzı yönetimlerle donatıp onları yönetme arzusu, önüne gelen selefi-cihadist yapıya kapılarını açmasına ve onları silahlandırıp Suriye'ye göndermesine neden oldu. Bu ihtiras ve emperyal anlayış yalnızca halklarının katline neden olmakla kalmadı; milyonlarca Suriyelinin kendi ülkelerini bırakmaları sonucunda insan haysiyetinin kaldıramayacağı durumlara düşmesine sebebiyet verdi.
Bu noktada Başkan Barzanî'nin “Türkiye kapılarını açmasaydı, Kobanî düşerdi” söylemine de katılmıyorum. Zira, kapıların açıldığı tarihle, çetelerin Kobâni merkezine bütün gücüyle dayandığı tarih arasında bir paralellik söz konusu değil. Sözgelimi, çeteler yaklaşık 3.5 ay boyunca Kobâni'yi muasaraya aldılar. Bu kuşatmanın en yıkıcı olduğu dönemler ilk bir 1.5 aylık zamana tekabül eder. O 1.5 ay boyunca Türk dış politikasına bakarsanız, şu an Cumhurbaşkanı olan zâtın açıklamalarını iyi okursanız, her şeyi daha iyi anlarsınız. Türk dış politikası, IŞİD'in 1.5 ay, bütün gücüyle Kobâni'ye saldırmasına rağmen bölgeyi düşürememesi üzerine çok sıkışmış; içeride 6-7 Ekim olaylarıyla sarsılmış; uluslararası politik arenada Kobâni'ye saldıran çetelere destek vermekle suçlanmış, bunun neticesinde ciddi bir itibar kaybı yaşamış; Kobâni'nin düşmeyeceğini fark edip, durumun kendi aleyhine döndüğünü müşahade edince ve en son olarak da dünya kamuoyunun baskısıyla Kobâni'ye yardımlar ulaştığı vakit, mevcut politik tavrını esnetmeye başlamıştır. Fakat, bu esneme tam anlamıyla bir siyaset değişikliğine işaret etmemiş, onlarca YPG-YPJ'li şervan, sınır kapısında bekletildiği için hayatını kaybetmiştir. Bu iklimde, Kobâni'nin Kürdlerin canları pahasına bırakmayacakları bir yer olduğu anlaşılıp, IŞİD'in sahada manevra kabiliyetinin zayıflayıp gerilemeye başladığı görülünce de Peşmerge'nin geçişine izin verilmiştir. Yani, Peşmerge Kobâni'ye girdiğinde zaten Kobâni'nin IŞİD'e bırakılmayacağı kesinleşmiştir.
Özetle, Kobâni'deki çetelerle ortak bir stratejik çıkarı olduğundan Kobâni'nin düşmesi için elinden geleni yapan ancak kendi Kürd tabanını kaybettiğini fark ettikten sonra bir de uluslararası baskıya maruz kalan, bilahare, Kobâni'nin düşmeyeceği belli olunca da sınırı ''sınırlı'' bir şekilde açıp daha sonra 150 Peşmerge’nin geçişine izin veren, akabinde başka Peşmerge'nin Kobâni'ye gelmesine müsaade etmeyenler, bugün Kobâni'nin IŞİD'ten kurtulmasının kendi başarıları olduğunu söylüyorlar. Orada kanlarıyla canlarıyla savaşan Kürd civanlarının başına, kendi açgözlü dış politikalarından dolayı çetelerin bela olduğunu ifade edemiyorlar.
Bu gün, Suud, Katar ve Türkiye desteğiyle kurulmuş ve kurgulanmış olan Fetih Ordusu denilen çete, ileride Afrin'e saldırıp Kürdleri katletmeye başlarsa -Allah korusun-, o zaman Türk politikacılarının nazariyatını ve amelini bilmek istiyorsanız, Kobâni için söylediklerine ve yaptıklarına iyi bakın. Çünkü, bu politika, bir eliyle vurup diğer eliyle sevmek gibi abes bir mantığı içerisinde saklı tutuyor.
Behzat Fikrî Çözer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder