9 Mayıs 2015 Cumartesi

Diyanet'i Yedirmeyiz

Selahaddin Demirtaş'ın Diyanet İşleri'nin meşruluğu ve konumuyla alakalı haklı ve yerinde çıkışı, iktidar mahfilleri tarafından ciddi bir biçimde çarpıtılarak adeta bir kara propaganda hâline getirildi. Sözgelimi, HDP'nin "din düşmanı" bir parti olduğu imajı pompalanarak, mütedeyyin Kürd kitlesinin, yeni yaşam projesine olan teveccühü engellenmeye çalışıldı. “Ancak, ne yapılırsa yapılsın, bir hakîkat, yalanlar üzerine idâme ettirilemez. Hakîkat denilen olgu en nihayetinde kendisini dayatır ve yalanları yırtar geçer.” İktidar elitinin ve neo-kemalist AKP'nin akıbeti de yalanlarının içerisinde boğulması olacak.
Daha düne kadar bütün İslâmcı cenah tarafından Diyanet'in bir küfür mekanizması olduğu vurgulanıyor ve bu bab-ı küfrün acilen kaldırılması gerektiği söyleniyordu. Diyanet mekanizmasının adeta bir meşrulaştırma ve onaylama organizması olduğu, bu yapı aracılığıyla dinin devlet tarafından egemenlik altına alınıp afyonlaştırıldığı söyleniyordu. İsteyenler için en yakın kaynak, Yeni Zemin dergisindeki Mehmet Metiner ve Yalçın Akdoğan'ın yazılarıdır.
Biz meseleye, kendi zaviyemizden bakacak olursak, Diyanet'le alakalı şunları net olarak söyleyebiliriz. Mustafa Kemal, dine ait birçok kurumu ilga ettikten sonra kendi politik yaklaşımlarını onaylayacak ve dini devlet kontrolü altında tutabilecek bir mekanizmaya ihtiyaç duyduğu için diyanet işlerini kurdurdu. Diyanet İşleri aracılığıyla bütün siyasal tercihlerine meşruiyet kazandırarak, dindar kitleyi kontrol altında tutmayı başardı. Ne yaparsa yapsın, dine halef bir tutum olsun veya olmasın, her daim Diyanet gibi bir emniyet sübabına sahip oldu. Hatta, “bir gün İran Şah'ı Mustafa Kemal'i ziyaret edip İran'da dine ait bütün kurumları kaldırdığını söylediği zaman, Mustafa Kemal kendisine yanlış yaptığını, dini devlete ait bir kurum ile kontrol altına alması gerektiğini, yoksa bunun ileride başına istenmeyen işler açacağını” söylemiştir.
İşte bu Diyanet İşleri Başkanlığı, her daim işlevine uygun bir şekilde hareket etmiş, Allah'ın emirlerine değil, devletin maslahat ve politikalarına mutabık bir şekilde fonksiyonunu icra etmiştir. Şöyle ki, Adnan Mendres'i asan cuntayı ebced hesabıyla ilâhî bir komisyon olarak ilan etmekten geri kalmamıştır -o günün diyanet işleri başkan yardımcısının yazıları okunabilir-. Aynı Diyanet, Kürdlerin zulüm görmelerini kendisine dert etmemiş, hatta daha da ileriye giderek Kürdlerin “şeytan soyu”ndan olduğunu iddia etmiştir. Keza, yapısı itibariyle salt Sünni-Hanefilik yorumunu dikkate alan bu kurum Alevileri dışlamış, Şafiîliği görmezden gelmiş, diğer mezhepleri de talî ve gereksiz unsurlar olarak kabul etmiştir. Yine 28 Şubat sürecinde Müslümanların gördüğü baskı ve zulme karşı dut yemiş bülbüle dönmüş, tek kelime dahi etmemiştir.
Çok uzun bir zaman sürecinde kaleme alınan Diyanet Ansiklopedisi'nde, Farslardan, Araplardan ve Türklerden ciltlerce bahsedilmiş; ancak Kürdler ve Kürdistan neredeyse hiç zikredilmemiştir. İslâm Farslara, Araplara ve Türklere özgülenmiş bir din olarak algılanmış ve bu minvalde eserler telif edilmiştir. Bu durumdan şikâyet edip Diyanet'e soru soran İbrahim Sediyani'ye Diyanet görevlisi, “Dönemin politik koşulları yüzünden, bu durumun vakî olduğunu” söylemiştir. Bu trajikomik cevabın da gösterdiği gibi, hak ve hakîkati esas alarak hareket eden bir Diyanet değil, tamamen dönemin siyasi atmosferine göre konumlanan bir kurum vardır ve bu, İslâm anlayışıyla bağdaşmamaktadır.
Sonuç olarak Diyanet, İslâm tarihinde yeri olmayan, İslâm yapı ve değerlerine aykırı olan, dinin devlet kontrolü altına alındığı ve bu noktada devlet politikaları lehine işlevselleştirildiği bir afyon organizasyonudur. Bu kurum ve kurumdakiler, Hz. Peygamber'in bir hadisi şerifinde dile getirdiği, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!” şiarını defalarca ayaklar altına almış ve İslâm dininin Bel'âmlığını yapmışlardır -bknz.: Bel'am Baura-. Yüce kitap Kur'an-ı Kerim'de söylendiği gibi, “Yâ eyyuhen nâsu inne va’dallâhi hakkun fe lâ tegurrennekumul hayâtud dunyâ, ve lâ yegurrennekum billâhil garûr(garûru). / Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.” [Fatır 5]
Behzat Fikri Çözer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder