29 Mayıs 2015 Cuma

Metal Direnişi ve Sendikalar

Metal Direnişi, Yeni “Buz Kırıcılar” ve Sendikalar
Metal direnişi büyük bir enerjinin dışavurumu oldu. Dalgasal ve zincirleme direniş ve fiili eylemler sürüyor. Tofaş ve Renault ve bir dizi fabrika da direniş bitirirken, yeni fabrikalar direnişe katılıyor. Eylemler ikinci haftasını doldurdu. Bursa'daki alev, "bozkırı tutuşturdu". Direniş ve eylemler,Ankara, Gebze, Kocaeli, Sakarya ve Eskişehir'e yayıldı.
Kitlesel İstifalar ve Yeni Arayış
Metal işçileri, korporatist, bürokratik, işbirlikçi, faşizan sendikal yapıya ve sendika ve MESS aracıyla oluşturulan cehennemî çalışma rejimine karşı ayağa kalktı.
Korkunç bir öfke patlamasıyla önce Bursa, ardından havza sarsıldı. Eylemler sınıfın birikmiş öfkesinin dışavurumu oldu.
Metal işçileri net bir tavırla Türk -Metal'den kitlesel bir şekilde istifa etmeye başladı. Yılların kuşatılmışlığına, sendika-sermaye-devlet işbirliğine karşı işçiler öfkeyle harekete geçti. 1998 ve 2012 Bosch pratiği bir provaydı. 2015 metal "baharı" korporatist, işbirlikçi ve bürokratik sendikadan kitlesel kopuşları beraberinde getirdi. 12 Eylül faşizminin, sınıfın taşıyıcı/lokomotif sektörü olan metal işçilerini bölmek, parçalamak, bloke etmek için devreye soktuğu ve önünü açtığı Türk-Metal imparatorluğu, 2015 işçi "baharıyla" son derece ağır bir darbe aldı. Bu süreç hızlı bir çözülüş sürecinin önünü açtı.
Metal işçileri, sermayenin sınıf içindeki truva atı olan sendikaya karşı, sınıfsal öfkeyle hareket edip, net bir tavır gösterdi.
Bu gelişme, Türkiye sendikal tarihinde önemli bir momenttir. Metal işçileri, tarihsel bir eylem gerçekleştiriyorlar. Ve kendiliğindenci öfkenin o muhteşem gücü ve yıkıcılığını gösteriyorlar.[*] Taban örgütlenmeleri şeklinde gelişen bu hareket, son derece önemli bir potansiyeli açığa çıkardı. Fiilî, meşru ve taban inisiyatifine dayanan, hızla kitleselleşen ve bir kenti tutuşturmakla kalmayıp, işçi sınıfının mücadele tarihinde bir ilk olan geniş bir işçi havzasını mobilize eden hareket, olağanüstü birikimler yarattı.
Sendikal Harekette Kırılma
En başta sendikal harekette bir kırılma yaşandı. Metal işçileri statükocu, bir nevi atipik işçi aristokrasisini korumakla mükellef, sınıfa yabancı, bürokratik bir kastta dönüşmüş. neo-korporatist ve sınıfın farklı katmanlarına ilişkin hiçbir politika geliştirmeyen sendikal yapılara karşı taban inisiyatifin önemini gösterdi.
Birkaç istisna dışında (ayrıca onların nitelikleri de tartışılabilir) sendikalar bir çürümüşlüğü temsil ediyorlar. Hareketin taban örgütlenmeleri şeklinde gelişmesi, doğrudan eylemlere dayanması, fiilî grevlerle yayılması, uzun soluklu bir direniş olması, metal işçileri başta olmak üzere, işçi sınıfının geneli için büyük bir birikim oldu.
Hareket, başka bir sendikacılığın ya da gerçek sendikacılığın yolunu gösterdi. Gerçek sendikacılığın taban inisiyatifine dayanması gerektiğinin altı çizildi ve taban sendikacılığının önemi ortaya konuldu.
Sendikal rekabete izin vermeyen metal işçileri, mevcut sendikalara karşı mesafeli bir tutum sergilediler.
İşbirlikçi bir sendika tarafından uzun yılların kuşatılmışlığı, bu yapının sınıfsal kimlik ve bilinçte yarattığı tahribat, muhafazakâr ideolojinin işçiler üzerindeki yıkıcı etkileri ve Birleşik Metal-İş'in geçmişten bugüne yeterli bir performans göstermemesi, pratiği ve politikalarıyla dün olduğu gibi (1998), bugünde metal dalgasını kavrayamaması ve öfke dalgasını kucaklayacak somut adımlar atmaması, metal işçilerinin mesafeli duruşlarının temel nedeni oldu. Metal işçilerinin arayışlarına yeterli cevap verilememesi, bir auranın yaratılamaması, metal işçilerinin defansif davranmasına yol açtı. Öte yandan taban örgütlenmeleri bir anlamda fiilî sendikal müdahale anlamına geldi.
İşçiler arasında sendikalara bakış ve ilişkilenmede farklı eğilimler bulunuyor.
Taban Sendikacılığı
Grup toplu sözleşmesinin 2017'de bitmesi, işçilerin bugün açısından sendika değiştirmeyi gündeme almamalarına neden oldu. Türk Metal'den kitlesel istifalar hareketin temel yönelimi olarak dikkat çekti. Son derece önemli olan bu tavır, sınıfsal öfkenin somut biçim alışını gösterdi.
İşçilerin bir kısmı sendikalara uzak değil ama temkinli ve eleştirel yaklaşımlarını sürdürüyorlar. Taban örgütlenmelerinin birikimleri yol gösterici bir işlev görüyor.
İşçilerin ağırlıktaki eğilimi ise sendikalara mesafeli ve son derece reaksiyoner bir tavırları var. Bu işçiler,sendikasız toplu sözleşme yapmak istiyorlar. Toyota ve Honda'dakine benzer tarzda çalışma yaşamı tahayyülleri var. Toyota ve Honda’da sendika yok. Bu işyerlerinde çalışanlarda sendikal örgütlenmeye mesafeli yaklaşıyor. İşverenin belirlediği, hatta atadığı temsilciler aracılıyla yönetimle ilişkiler yürütülüyor. İnsan kaynakları çerçevesinde şikâyet ve talepler alınıyor. Sektördeki diğer işyerlerine oranda ücretlerin nispeten yüksek olduğu Toyota ve Honda'da ücretler kıdem, performans, prim sistemine göre belirleniyor. Endüstriyel demokrasi adına bir sendikasızlaştırma taktiği olan "Honda- Toyota modeli", metal işçilerinin sarı sendikaya duydukları nefretten ve sendikalara karşı aşırı güvensizlikten dolayı işçilerin dikkatini çekiyor.
MESS uzun yıllar bir truva atıyla işçileri kontrol etti. İşçiler, cehennemî çalışma koşulları altıda yoğun şekilde sömürüldüler. Sektördeki kâr oranı olağanüstü noktalara ulaştı. Şimdi MESS, finans kapitalin en militan örgütü olarak bu konjonktürde (işçilerin sendikalara duyduğu güvensizlik ve reaksiyondan yararlanarak ve hatta işçileri -kendi aralarındaki rekabet ve çelişkileri de kullanıp- maniple ederek) stratejik bir sendikasızlaştırma taktiği geliştirebilir.
Aşağıdan Örgütlenme, Taban Örgütlenmeleri
Metal işçileri, direniş ve fiili grevleriyle aşağıdan bir örgütlenmenin ve taban inisiyatifinin önemini ortaya koydular. Fiilî, meşru, radikal ve kitlesel mücadelenin önemini pratik olarak gösterdi. Aynı zamanda 12 Eylül faşizminin sendikal mücadeleyi boğan, işçiyi amorfe eden ve bürokratik bir çarkın içine sokan işkolu esaslı, primidal örgütlenme modelini ve bürokratik, korporatist ve klerikal yapısını tarumar etti. Bu modelin en ekstrem ve en konsantre örneğini iki haftalık bir volkan patlamasıyla alt üst etti.
Taban örgütlenmelerini esas alan, sınıfın kolektif inisiyatifiyle hareket eden, doğrudan eylemle varoluşunu inşa eden, doğrudan demokrasiyle sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkaran bir taban sendikacılığı döneminin kapılarını araladı.
Bir Dönem Kapanıyor
Artık bir dönem kapanıyor. Sendikal harekette bir kırılma yaşandı. Artık gerçek/taban sendikacılığı, sınıf sendikacılığı sınıfın yönelimlerine cevap verebilir.
Metal işçileri, sendikaları işçilerin kalelerine dönüştürme yöntemini gösterdiler. Metal işçileri, sınıf kardeşlerine bir anlamda (muazzam eylemleriyle) bu sendikaları “yıkın, yeniden yapın” dediler.
Metal işçileri, doğrudan eylem, taban örgütlenmeleri ve taban inisiyatifiyle neler yapılabileceğini ortaya koydular. Bu yol gerçek/taban sendikacılığı(nı) yaratmanın yoludur.
Metal işçileri, finans kapitalin manipülasyonlarına, sendikasızlaştırma taktiklerine karşı duyarlı olmalı, her şartta taban örgütlenmelerini korumalı ve güçlendirmelidir.
Artık sendikal mücadelede yeni bir döneme girdi. Metal işçileri buz kırıcı işlevi gördüler ve yolu açtılar. Bürokratik, korporatist, klerikal sendikal kuşatmaya karşı taban harekete geçti. Hem de yıkıcı, sarsıcı ve alt üst edici bir şekilde.
Volkan Yaraşır
[*] Metal direnişine ilişkin, kendiliğindencilik vurgusu genel olarak doğru bir ifade olsa da, sınıf örgütsüz değildi. Taban örgütlenmelerininkurulması, stratejik işyerlerine yayılması, bir üst örgütlenme biçiminin doğması ve fiilî grevin örgütlenmesi, fiilî grevin bir senkrona dönüşmesi metal işçilerinin ciddi örgütlenme adımları attığını gösterir.
Solun özellikle sınıf eksenli çalışmalardan uzak bazı kesimlerinin, sınıf hareketlerini analiz ederken sık olarak kullandığı kendiliğindenci tanımlamasında bir mana bulanıklığı ve sınıf dinamiklerini küçümseme eğilimi olduğunu düşünüyorum. Bu vurgu da kendisini sınıfın dışında bir yere koyan, ikameci bir anlayış, hatta sınıfı çok tanımamaktan kaynaklanan problemli bir yaklaşım var.
Evet, metal direnişi ve fiilî grevler kendiliğindenci bir karakterde gelişti. Ama bu tanım (zaten tanımın içeriğinde de saklı olan) taşıdığı yıkıcı enerjiyi görmeme, sınıfın otonomisinin yaratıcı zenginliğini hissetmeme anlamına gelmemelidir.
Sınıflar mücadelesinin tarihi, yıkıcı kendiliğindenci eylemlerle doludur.
Sorun, bu öfke hareketinin parçası olmak ve öfkeye dönüşmektir. Sınıfla devrimci komünist hareketin ontolojik bir bağ ve ilişki kurmasıdır. Devrimci komünist hareket işçi sınıfının organik parçası olduğu oranda ve onun içinden yaptığı müdahalelerle kendiliğindenci hareketin zafiyetlerini ve olası savrulmalarını aşabilir.
Lenin'de kendiliğindencilik vurgusu, devrimci-komünist hareketin bir anlamda sınıfa stratejik yönelimineve sınıfla kurduğu stratejik ilişkiye yönelik bir vurgudur. Yani, partinin yıkıcı enerjinin parçası olması ya da parçasına dönüşmesidir. Ve yıkıcı enerjiyi kristalize etmesidir. Bu parti sınıf ilişkisindeki zarureti işaretler. Yoksa tek başına kendiliğindencilik tanımı ve olası zafiyetleri göstermenin bir manası yoktur. Hatta bu tavır sınıftan kaçışı rasyonalize etme anlamına da gelebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder