3 Mayıs 2015 Pazar

Ali Taran’la Yaşanılabilir Bir Türkiye’ye Doğru

CHP’nin seçim kampanyasının reklâmları çarpıyor gözüme bir süredir. İçlerinden birinde veya birkaç tanesinde Türkiye’nin yaşanılabilir bir ülke olmaktan çıktığından bahsediliyor. Kendi yakın çevremden de duyuyorum bu tarz şeyleri. Bir kısmı buradan gitmenin yollarını ararken, bir kısmı da kendi hayatında kötü giden hemen her şeyi memleketin çekilmezliğine bağlayıp duruyor.
Dikkatimi çeken şey, bunu söyleyen insanların genellikle Türkiye’de iyi bir şeyler yapabilecek, piyasada veya akademide yükselebilecek/yükselmiş, kendisine istediği gibi bir yol haritası çizme şansına sahip, yani aslında burada vasatın üstü standartlarda yaşayabilecek kimseler olması. Varoluşsal sıkıntıları sebebiyle alternatiflerden alternatif beğenmeyenler değil de, bu ülkede yaşamakta gerçekten zorlananlar, mesela boğaz tokluğuna 20 saat çalışanlar, yedi-sekiz çocukla tek göz odalara sığışanlar, gün boyu işyerinde geceleyin evde ölesiye çalışıp bir de kocasından dayak yiyen kadınlar sabahtan akşama Türkiye’nin kendilerini ne kadar daralttığından bahsetmiyor. Biraz daha genelleştirip söyleyecek olursak, bu ülkeyi çekilmez bulanlar belirli bir statüye sahip, belirli bir düzeyin üzerinde para kazananlar ekseriyetle. Siz yaşayamıyorsanız, yani belirli imtiyazlara sahip insanlar olarak yaşayamayan sizlerseniz, milyonlarca insan ne yapsın diye sorasım geliyor.
Yaşayamamalarının sebebi de geri kalan insanların kendilerini hiç anlamaması oluyor. Kendi baktıkları yerden bakmayan, aynı söylemleri kullanmayan, günlük hayat mücadelesi, maişet derdi içerisinde kendisini dinleme lüksü olmayan insanlara “bilinçsiz ve anlayışsız” yaftası yapıştırınca kendilerini temize çekiyorlar belki ama sömürü, çalışma saatleri, adaletsizlik azalmıyor.
Bahsettiğim söylemlerle, CHP’nin “Bu ülke yaşanılabilir olmaktan çıktı” sloganı aynı kaynaktan besleniyor. CHP nasıl ülkenin gelmiş olduğu noktada hiç payı yokmuş gibi, devlet 2002 yılında zuhur etmiş gibi, yolsuzluk, rüşvet, yoksulluk yeni ortaya çıkmış gibi davranıyorsa; sahip oldukları imtiyazların kimlerin emeği üzerinde yükseldiğini görmezlikten gelen, mevzu bahis emekçileri ve tabii halktan insanları sürekli ezen züppeler de aynı zihniyetin takipçisidir gözümde.
Ancak gelgelelim ki söz konusu reklâmların bu züppeliği aşan bir tarafı var. Kampanyayı Ali Taran yürütüyor. Kapitalizmin en sinsi araçlarından birisi olan reklâmın yararlı ve ahlaklı bir şey olmadığını hepimiz biliyoruz, elbette. Reklâm dediğimiz metin türünün her şeyi satmak ve algı yönetimi yapmak üzere tasarlandığını da. Fakat bu reklâmlarda satılmaya çalışılan şey yenilir yutulur gibi değil. Ali Taran milyonlarca dolarlık teknesinde keyif çatıyor, Türkiye’nin en güzel koylarında demirliyor, kaymağın da kaymağını yiyor ve milyonlara “Bu ülkenin yaşanılabilir olmaktan çıktığını” satıyor.
Artık bu adi dolandırıcılık mıdır, nitelikli dolandırıcılık mı, ona da siz karar verin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder