7 Mayıs 2015 Perşembe

HDP'nin Yeni Seçmen Kitlesi

HDP'nin Yeni Seçmen Kitlesi: “Ortamlarda Demirtaş'a Oy Verdik Deriz”ciler
Bu yazı, “tatava yapma bas geç”çileri ve “ortamlarda HDP’ye oy verdik derizciler”i analiz etmeye çalışacak bir yazıdır. Son seçimlerde kendilerinin oy oranı yüzde 1-2 olmasına rağmen oyların yüzde 10’unu alan HDP’ye “galibiyet ilan ettirecek” derecede etkilidirler! Bu ironik durum, yazıyı da “istemeden” ironik hale getirmiştir.
CHP-MHP, 30 Mart 2014 Türkiye yerel seçimlerinde, özellikle büyük şehirlerde ittifak kurup AKP’nin elindeki belediye başkanlıklarını alma seferberliği başlatmıştı. Gezi olayları ile artan “Erdoğan karşıtlığı” da bu ittifakı oluşturan ve büyüten önemli bir etkendi.
HDP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan Sırrı Süreyya Önder’e sempati besleyen, fakat bir yandan da Erdoğan’ın gücünü kırmak isteyenler, bu seçimde büyük ittifaka, yani CHP-MHP ittifakına, ne olduğu bilinmeyen Mustafa Sarıgül ve eski ülkücü Mansur Yavaş’a oy vermeye hazırlanıyorlardı. Tam bu sırada sosyal medyada bir görsel paylaşılıyor ve bu görselde de şöyle yazıyordu: “Ortamlarda Sırrı’ya oy verdim dersin. Kim bilcek...!
Ortamlar... Bu “ortamlar” dedikleri nereler olabilir? “Kemalizm”e sallanılan bir yer mi? Yoksa “faşistlerin” yerden yere vurulduğu bir yer mi? “Otoriterleşme” eleştirilerinin yapıldığı bir yer olabilir mi? Kendi kafa denkleriyle sosyalleşirken, Türkiye’den kopup asosyalleşme yeri midir ortamlar?
Ortamların nerede olduğu ve hangi işlevler için kullanıldığını tam olarak bilmiyoruz... Ancak kesin olarak bildiğimiz şu ki, ortamlar CHP-MHP ittifakına oy verildiğinin söylenmesinin biraz zor olduğu yerler. Ya da bu ittifaka oy vermek karizmayı çizdirebilecek bir faktör. Ortamlarda “AKP’ye oy verdim” diyecek insan ise daha anasının karnından doğmadı...
Bu arada HDP, “Erdoğan-AKP karşıtı koalisyona” katılmamış ve bu kesim tarafından ağır eleştiriler almıştı. Hatta o dönem HDP’nin “AKP’nin gitmesi önündeki en büyük engel” olduğu bile iddia edilmişti. Yani HDP seçime girmezse, Kürtlerin CHP-MHP ittifakına oy vereceği zannediliyordu. Fakat bu, “öteki”nin her zaman ve her şartta yanında olup, “öteki”yi tanımayanların bir kuruntusuydu. Kürtler “öteki” olduğu için savunuluyor, fakat tanınmıyordu. Üşengeçlik yapılmayıp 2010 Anayasa değişikliği referandumunda Kürt illerinden az çok ne çıktığına bakılsaydı, bu her şeyi netleştirebilirdi...
Bütün bunlar olurken 30 Mart akşamı da gelmişti. Açık bir şekilde görülüyordu ki AKP, seçimleri “gene” kazanmıştı. Bu sefer, seçim öncesi herhangi bir adaya kendisini yakın görmeyenlere “sen Erdoğan’a karşı olan ittifaka katıl” anlamına gelen “tatava yapma bas geç” sloganını üretenler tatava yapmaya başlamışlardı; “okullarda elektrikler kesildi”, “oylar çalındı” vs...
Yenilgi bir türlü kabul edilemiyordu. Bu kadar büyük bir koalisyona-ittifaka rağmen AKP nasıl kazanabilirdi ki? Sosyal medyada herkes AKP’yi eleştirir ve övmezken, internet ses kayıtlarıyla çalkanırken, Twitter’da ortalık birbirine girmişken bu nasıl olabilirdi? Üstüne üstlük AKP, Gezi Olayları ve 17/25 Aralık Operasyonları’nda da ağır yaralar almıştı. O halde AKP neden kaybetmemişti?
Esasında şaşırılacak çok da bir şey yoktu, sadece “müzmin muhalifler”, Türkiye’deki insanların hepsinin sosyal medyada olduğunu zannetmişlerdi. Sosyal medyada da muhaliflik moda olunca, doğal olarak insanların hepsi muhalif kabul edilmişti. Akıllı telefonlarının küçücük ekranlarından dışarıya bakamayıp koca Türkiye'yi ıskalayanlar, halkın Erdoğan’ı “bu sefer” indireceğini hayal ettiler; zaten Gezi gibi bir olay olduğuna göre, artık halk “güvenilmesi gereken bir şey”di.
Sonra bakıldı ki değişen pek bir şey yok, birkaç muhalif tweet daha atıldı ve umutlar 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimine ertelendi. Fakat seçim günü yaklaştıkça anketler bir bir yayınlanıyor ve “gene” Erdoğan-AKP kanadının zaferi ufukta netleşiyordu. Tabii bu da ufku görenlerin saflarını netleştirmelerine yol açacaktı.
30 Mart yerel seçimleriyle AKP’nin ya da Erdoğan’ın yıkılacağına inanıp CHP-MHP ittifakına oy verenler, yani “tatava yapmayıp basıp geçenler”, “ortamlarda Sırrı’ya verdik deriz”ciler önemli bir manevra yaptılar ve HDP’nin Cumhurbaşkanı adayı olan Selahattin Demirtaş’a sempati duymaya başladılar. Tabii bu sempati zamanla “Selahattinci” bir tavra dönüştü ve HDP övgüleri her yeri kapladı; özellikle Ekşi Sözlük, Twitter ve “patronlu” solcu gazete köşelerinde...
HDP düşmanları, beş ay içerisinde nasıl HDP sempatizanlarına dönüşmüştü? Aslında bunun Erdoğan karşıtlığının, “ortamlar” karşısında yenilgiye uğramasıyla doğrudan bir ilişkisi olduğunu iddia edebiliriz. Yani Erdoğan’ın düşmeyeceğini anlayanlar, “bari ortamları kaybetmeyelim” demişlerdir.
Bu da bizlere ortamların siyaseti etkilediği “önemli bir alan” olduğunu gösteriyor. Artık Türkiye’de siyasî partiler bilmedirler ki, muhalifliğin ortamlarda dayanılmaz bir cazibesi var. Sigara ve alkollerin hızla yasaklandığı ortamlarda, Erdoğan eleştirileri sosyalleşmek için yeni bir araç.
Türkiye’de halkından utanan, yani ciddi ciddi kendi kendisinden utanan bir kesim var. Ve bu kesim son seçimlerde oylarını kitlesini en bilmediği partiye, HDP’ye vermiştir. Kitlesini bilmediği-tanımadığı partiye oy vermek demek, bir kaçış aslında. O utanılan Türkiye’den kaçış... Kendi steril ortamını yarattığını zannediş... Aslında bu HDP açısından da ironik bir durumdur; zira %99’u Müslüman olan bir ülkede adayınız “en İslamsız” görüldüğü için oylarını arttırmıştır.
Zaten CHP ortamlarda para etmiyordu. Bir de üstüne İslam İşbirliği TeşkilatıGenel Sekreterliği yapmış olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterince “iyice sağcılaşmış”, doğal olarak AKP’lileşmiş oldu.
Tabii onlar için AKP dünyanın en kötü şeyidir. AKP’liler ise cahiller, kitap okumuyorlar, İngilizce bilmiyorlar, cübbeli-sarıklılar, “hüloğ” diye seviniyorlar, Ermeni ve Alevileri düşman olarak görüyorlar, farklılıklardan nefret ediyorlar, anti-semitistler, homofobikler, eriller, ataerkiller... Say say bitmez, ama en önemli özellikleri kendileri gibi olmayanları “ötekileştirmeleri”.
Fakat yukarıdaki özelliklerle AKP’lileri tanımlamak “ötekileştirmek” kapsamına girmiyor; çünkü Türkiye’de öteki olmak için ille de Sünni-Müslüman-Türk dışında sıfatlarınız olması gerekiyor.
Kimse 30 Mart öncesi ve sonrası HDP’ye destek verdiğini bildirmemişken, 10 Ağustos öncesi ve sonrası HDP’ye destek verdiklerini belirtenlerin bu kadar bol olması, üzerinde onlarca yazı yazılması gereken bir mevzudur. Fakat yazılmaz; çünkü Türkiye’de eli kalem tutanların çoğunluğu da, zaten tam da anlattığımız kitlenin içerisinde, ortamlarda...
Yusuf Tunçbilek
İştirakî Dergisi
Sayı: 3-4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder