7 Mayıs 2015 Perşembe

Egemen İslamcılara Cevaplar

İktidar Kuyrukçusu AKSözcü İslamcılara Cevap
Mustafa Siel’in “La İlahe İlla Emek” Diyenler / Meğer Emeğin Hakkı İmiş Tevhidin Aslı” başlıklı yazısı ve yine Hamza Türkmen’in “Muhalefet Arayışı ve Antikapitalistler” başlıklı yazılarına cevaplarımdır.
* * *
Kendilerini İslamcı camianın tevhidçi abileri sanan Mustafa Siel ve yine abdestli Kemalist Hamza Türkmen’in egemenlikçi İslamî çalışmalar yürüttüğü, Özgür-Der çatısı altında yayın faaliyeti yürüten HakSöz sitesinde yazılar yazdığı biliniyor. Sözü hiç dolandırmadan direk konuya girelim ama önce yukarıda linkini verdiğim yazıları okumanızı ve yazı içerisindeki tutarsızlıkları görmenizi isterim.
Tevhid nedir, Şirk nedir, Emek nedir biliyoruz çok şükür. Bu konularda referans aldığımız makaleler, bilgiler, kişiler ve eserlerini değerlendirirken dahi ‘tevhid filtremizi’ çalıştırarak meselelere yoğunlaşıyoruz. Sözü kimin söylediği, nereden söylediği bizim için çok önemli bir husustur.
Siel’in yazısı, Anti-Kapitalist Müslümanlar’ı eleştirdiğini düşünerek yazılmadığı ortada. Zaten o cenahtan eleştiri değil, putçuluk çıktığını kamuoyu bilir. Bırakın eleştirmeyi, yani yazıyı eleştiri kategorisinde bile düşünmek cahilce olur, içindeki muhafazakâr, emek ve komünist düşmanı, dinin direği olan paylaşmayı ve dayanışmayı olumsuzlayan ve bununla birlikte beslendiği yerden kopmak istemeyen, beslendiği yere, ‘bakın bu anticilere saldırdım, diyerek bıyık altından gülen’ eleştiri yerine, hedef odaklı ve aslı astarı olmayan ithamlarla dolu, konunun girişi ile sonucu ayrı yerlerde dolaşan, nereden baksan tutarsız, nereden baksan bayağı bir yazı olarak karşımızda durmaktadır.
Bay Siel, Anti-Kapitalist Müslümanları eleştirdiğini düşünerek başladığı yazısına, yine bizlerin ortaya koyduğu dinî düşüncede istediğimiz reformları hiç anlamadığı görülmekte, emek, zenginlik, fakirlik, namaz, oruç, zekât, infak konularına kendince yorumlar getirerek üst başlıktan uzaklaşmakta, daha sonra konuyu Suriye, Esad vb. hiç olmayacak yerlere götürerek muhafazakâr kafasıyla final yapmaktadır.
“Sözü kimin söylediği ve nereden yayınlandığı bizim için önemli bir husustur” demiştik. Haksöz ve Özgür-Der çevresinin egemenlikçi devlet-tanrı çizgisindeki İslam anlayışı, eril dilleri, sünnetullah ile alakası olmayan dünya okumaları ortada. Bu çevrenin bırakın İslam Dünyası’na, kendi mahallelerine bile hayrı dokunmayacak kadar fitneci zihinleri var ve devlet, iktidar, servet odaklı düşünce dünyalarının yansımalarını yukarıdaki yazılarında olduğu gibi; her fırsatta ortaya koyduklarını görüyor ve şahit oluyoruz.
Zira, Hamza Türkmen’in yazısı da yine eleştiriden uzak, biz Anti-Kapitalist İslam ve Tevhid görüşlü yaşayan insanları ‘izzetsizlik’ ile suçlayan yine her şeyi çorba ederek, sözüm ona tevhidî söylemlerle düşünce ürettiğini sanarak, muhalif olan ve olmayan herkesi ve her şeyi aynı başlık altında toplamayı başarabilecek kadar iktidar yanlısı olmayı başarabilmiş. ‘Şirk benliği’ ile yekpare olmuş bu kafaların bizi anlamamasını normal karşılıyoruz. İletişimde olduğumuz devrimci, muhalif yapıları suçlayarak bizi anlayamamaları kendilerinin; sığ görüşlerle dünyayı okuma becerisinden ve devletçi, kapitalist, militarist ve emperyalist reflekslerinin hala fonksiyonel olduğundan kaynaklanmaktadır.
Bu bağlamda, bu yazı Hamza Türkmen ve Mustafa Siel özelinde, temsil ettikleri anti-kapitalist, anarşist ve komünist düşmanı çevreye cevap olarak yazılmıştır.
* * *
Şirk, “bir şeyi ortak yapmak, birden fazla kişiye tahsis etmek, bölmek, parçalamak anlamlarına gelir. Mutlak bütünlükçü varoluşun (Tevhid) gerektirdiği biçimde eşitlikçi bir yaşam tarzı pratiğinin yerine, varoluşu bölen, parçalara ayıran (sınırlara ve sınıflara bölen) kimini daha değerli ve önemli -ayrıcalıklı- kılacak biçimde hayat tarzı pratiği ortaya koymak. Örnekleyecek olursak, insanı varoluşun diğer herhangi bir unsurundan önemli kılacak pratikler sergilemek, insan çıkarı uğruna doğayı tahrip etmek, ya da herhangi bir ırkı diğerinden üstün kılmaya dayalı fiiller gerçekleştirmek, parayı kutsayıp ona sahip olarak diğer insanlardan farklı olmak, yönetici konumuna gelerek bunu yapmak, yönetilmeye rıza göstermek vb. her türden ayrıcalık ortaya koyacak unsur şirktir.
“Şirk; teolojik, metafizik bir olgu değil, bilakis hayatın can damarında ortaya çıkan sosyolojik bir travmadır. Hayatı yaşanmaz kılan, yaşanan hayatta özgürlükleri katleden, doğal yasaları hiçe sayarak varoluşun bütünlüğünü paramparça eden fiillerin tamamıdır. Şirk, tanrısızlık demek değildir; zira müşriklerin bizden daha çok tanrıları vardır. Müşrik, bir tanrıya inanmayan ve ona ibadet etmeyen kişi değildir. Bildiğimiz gibi Muhammed, İsa, Musa ve İbrahim peygamberlerin karşısında tanrısızlar değil, müşrikler vardı. Peki, müşrikler kimlerdir? Müşrikler, tanrıya inanmayanlar değil, birden çok tanrıya inanan ve tapan kimselerdir. Öyleyse onları, dinî inançları ve duyarlılıkları olmayan kimseler olarak nitelendirmek mümkün değildir. Zira onların bir değil, pek çok tanrıları vardır ve onlar, tapındıkları bu tanrılarının, kendilerinin ve evrenin yazgısı üzerinde etkili olduklarına inanırlar. Zaten biz Allah’a hangi gözle bakıyorsak onlar da tanrılarına o gözle bakarlar. Öyleyse müşrik, duygu bakımından dindar bir bireydir; fakat bağlandığı din yanlış bir dindir. Yanlış bir dine mensup olmak, dinsiz olmaktan farklı bir durumdur. Demek oluyor ki “şirk bir dindir; hatta insanlığın tanıdığı en eski din şekillerinden biridir.” (Ali Şeriati)
Biliyoruz ki, egemenlikçi, sömürgeci, yukardan bakan, sınır ve sınıf üreten, zalim ve zorba olan, yalan, riya, talan, tiranlık içeren, zenginlik ve şatafat içerikli, devlet ve militarizm sevici, Ssi (Sünni saltanat ideolojisi) ve Şii (Şii imamet mitolojisi) ile yalıtılmış, kapitalist sömürgecilikle çerçevelenmiş; komünist düşmanı, ‘Şirk Benliği’ edinmiş kişiler yukarıda izah edilen ‘şirk’ tanımını asla kabul etmeyeceklerdir.
Şirk Benliği: Yüzünü bankalara, kredilere, çevirir. Tüketir, dünyadaki tüm canlıların ürettiği emeğin üzerine konar, israftan uzak durmaz, dünyayı insan merkezli okur, kendi yarattığı sınırlara kendini hapseder, kendi koyduğu yasalara ve kurallara boyun eğer, dizinin üç karış yukarısı için kula kulluk eder, devlete itaat eder, sermayeye ve güce tapar. Hatta kendini Tanrı’nın seçilmiş ırkından görür, erkekliğini baskı, sindirme ve sömürme için kullanır, kadınları kendine taptırmak için her türlü yolu meşru görür, kendisi zenginlik için uğraşırken kendisinden daha zengin olanın putuna, tanrısına tapar. Özetle şirk benliği, paraya tapan, paranın saltanatına inanan, paranın gücü için ter döken ve bunu alın teri, emek ve çaba ile karıştıran, dostluğa inanmayan, dayanışma ve paylaşma nedir bilmeyen, sahip olmak virüsü / duygusuyla hayatını sürdüren, dürüst olmayan ve salt kötülük taşıyan kişilerde görülür. Bu kişilik, “Allah’tan başka ilah yoktur, O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kâdirdir.” der, bunu ağzından hiç eksik etmez fakat yukarıda belirttiğimiz üzere yüzünü şirke çevirip Hakk’tan, doğadan, doğal yasalardan (sünnetullah), Halktan uzaklaşır ve bu şekilde Allah’a ortak koşanlardan yani ‘şirk ehlinden’ olur. Evet, her ne kadar ben tevhidi yüceltiyorum, benim dinim İslam, namaz, oruç, hacc dese de veya Hristiyan ya da Yahudi olsun, bu onun müşrik olmadığını göstermez. Yani bir kişinin Allah’a ortak koşması için önce ona inanması gerekmektedir. Allah’a inandığını söylediği halde O’na güvenmeyen, Allah’a güvenmek yerine bankalara güvenen, komşusu aç iken tok uyuyan, kendisi için istediğini bir başkası için istemeyen, aklını ve kalbini tevhid dengesinde buluşturmayan herkesi kapsar.
“Sınıf düzeninde, sömürü ekonomisinde, bireysel mülkiyette din kardeşliği, milli birlik, insani eşitlik gibi sözler yalnızca şiir ve nesir yazmaya yarayan edebi konulardır. İlahi tevhid, sınıfsal şirke dayalı toplumlarda yalnızca nifak için kullanılabilecek bir kelimedir.” [Ali Şeriati]
Tevhid filtresi ile hayatı, dünyayı, sosyo-ekonomik meseleleri okuduğumuzda, karşımıza çıkan “İslam, tevhid, din, Allah, Kur’an, Peygamber” nutuklarıyla ortada dolaşan tipolojilerin inandığı tek tanrının ‘para tanrısı Mamon’ olduğu karşımıza çıkmaktadır. Tevhid gömleği giymiş ‘şirk’ unsurlarının hayata bakış açısı, uygarlık tarihinden bu yana ezen tarafın değerleri ile örtüşmüş ve çelişmemiştir. Ezen-Ezilen çelişkisi temelinde yaptığımız tevhid okumalarında gördüğümüz hakikat, bize zorla ezberlettirilen, dayatılan müfredatın İslam ile uzaktan yakından alakası olmadığı gerçeğini göstermektedir. Bu yakıcı gerçekliğin farkına zorda olsa ulaşmak ve bu yolda insanları Hakk’a ve Hakikate davet etmek boynumuzun borcudur.
Sınıf, Sınır, Sömürü, Egemenlikçi Savaşlar ve Saldırılar ve paranın saltanatının olduğu bir yeryüzünde, ezen-ezilen çelişkisini de ortadan kaldıracak yegâne kavram tevhid’dir. Tevhid ise şöyledir: “Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh Lehü’l-Mülkü ve lehü’l-Hamdü ve hüve alâ külli şey’in kadîr - Allah’tan başka ilah / otorite yoktur, O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kâdirdir.” Dolayısıyla yeryüzünde psikolojik, sosyolojik, ekonomik, siyasal sınır ve sınıf oluşturan ve bu sınırları destekleyen her türlü fikir, düşünce, oluşum, devlet, örgüt, cemaat, tarikat, parti, yapılanma, yapı, unsur, kavram şirk içerir. Kendisinin ehli tevhid olduğunu söyleyen, emeği küçülten, dayanışmayı ve paylaşmayı bilmeyen, nefsi ile kendisi arasındaki benlikte sıkışıp, şirk benliği ile dünyayı algılamaya, okumaya ve anlamaya çalışan tipolojinin hezeyanları bu devirde olduğu gibi; Abbasi saltanatının zorla meşrulaştırdığı ‘bu ezilenler, köleler aman uyanmasın bunları sömürelim, gözleri hiç açılmasın, özgürlüğü tatmasınlar” düsturu ile yine sömürdükleri halka karşı “işte bunlar var ya bunlar, karılarını ortak yapacaklar, yapıyorlar!” iftirası ile ne kadar paralel duygudaşlık içerisinde olduklarını ayan beyan ortaya koymaktadırlar.
* * *
Allah’a şükürler olsun ki tevhid nedir, şirk nedir biliyoruz. Bilmek var bilmek var. Biz insanları ‘tevhid benliği’ ile buluşturmaya, tevhid ile buluşan herkesle halaylar çekmeye, paylaşmaya ve dayanışma içerisinde olmaya devam edeceğimizi tekrar tekrar belirtmeliyim.
Sizler birçok şeyi bilmenize rağmen, “kitap yüklü eşekler” olarak iki ayak üzerinde dolaşıyorsunuz. Doğadan, Allah’tan aldığınız bedenleri, aklı ve kalbi hor kullanıp, tükettikçe tüketip, itaat edip sonrada geberip gidiyorsunuz. Haydi çıkın, karşımıza daha fazla çıkın, bütün Emevi, Abbasi vs. külliyatınız ile gelebilirsiniz karşımıza. IŞİD ve Nusra kafalı katliamcı kibirleriniz yenilmeye mahkumdur! Müşrik, muhafazakâr, bilgiye tapan, serveti ve zenginliği kendisinde olmasa bile meşru gören egemenlikçi İslam ve tevhid yorumunuzu boşa çıkaracağımızı, dünyayı sizlerden ve tüm ruhban sınıflarından da temizleyeceğimizi bilmenizi isteriz.
* * *
‘La ilahe illa emek’ demek kadar doğal hiçbir cümle olamaz. Bu cümle bize ait değil ama yine sahiplenerek; biz Anti-Kapitalist İslam düşüncesinde olan insanların tevhid görüşü ile çelişmeyeceğini belirtmek isterim. ‘La ilahe illa emek’ sözü “Allah’tan başka ilah / otorite yoktur, O tektir, O’nun ortağı yoktur, mülk O’nundur, hamd O’na aittir. O, her şeye kâdirdir.” sözü ile de çelişmez ve şunu bilin ki Allah’tan başka hiçbir otorite tanımamak ve sınırları-sınıfları ortadan kaldırmaya yönelik verilecek tüm mücadele alanları, çabaları ve sözleri, bizim için tevhidi ifade eder. Allah, İslam, din vb. yazmasa, okunmasa ve söylenmese dahi, bizim tevhid anlayışımızda ezen-ezilen çelişkisini de ortadan kaldıracak bir yolun ilk basamağı paylaşmaya, dayanışmaya inanmak, bilgiyi, serveti ve iktidarı tekelleştiren tüm yapıları yıkmak hedefidir. Diğer sözleri söylemeden önce bu sözü ‘La ilahe illa emek’ farkında olmasa ve söylemese dahi yaşamında ve tüm pratiklerinde içselleştiren, nefsini bilen, kendisini bilen, Allah’ı bilen, doğayı ve doğal yasaları (sünnetullah) bilen, olmak duygusu ile yaşayan, paylaşan ve dayanışma içinde olan herkes; -bu sözü söylemese- dahi tevhid yolundadır.
Biz, bilgiyi, serveti ve iktidarı tekelleştiren, zalim olan ve zorbalık yapan kurum, cemaat, devlet, parti, tarikat vb. bütün yapılar ile mücadele (cihad) etmeyi kendimize ödev edindik. Devletten, sermayeden ve sömürgecilikten uzak, kendisine komünist, sosyalist ve anarşist diyen çevrelerle devrim yolunda, ortak müştereklerde bulaşacağımızı ve devrimci tüm yapılarla uzlaşabileceğimizi ve hep birlikte yeryüzünü ‘Barış Yurdu’na dönüştüreceğimizi söylemek ve buna inanmakta tevhid’in olmazsa olmazlarındandır.
* * *
Hamza Türkmen bak son söz sana geliyor... Nass temelli baktığımızda bu yaptıklarımız İbrahim, Musa, İsa, Muhammed, Bedreddin, Pir Sultan Abdal, Hallac-ı Mansur’un yaptıkları gibi, anarşist ve komünist faaliyetlerdir. Size inat değil, sakın böyle anlamayın, LGBT, Ermeni, Kürt, Alevi, Kızılbaş bütün ezilenlerle bir arada halay çekeceğimizi, kutsayıp putlaştırdığınız devleti, sınırları ve sınıfları elbirliği ile bir gün yıkacağımızı söylemek istiyorum.
Bizim itikadımızı sorgulamak ve din konusunda ne düşündüğümüz seni ve senin gibilerini hiç ilgilendirmez ve haddinize de değildir. Başımıza ‘Allah’ kesilmeyin! Siz kim takva, emek, dayanışma, kolektivizm kim… İşiniz gücünüz beslendiğiniz, göbekten bağlı olduğunuz yapılara hizmet etmek ve tüm anti-kapitalist kurumlara, kişilere tehdit, şantaj, iftira atmak. Yerin dibine girsin sizin egemenlikçi islamınız ve tapınaklarınız!
Biz ezilenlerin İslam’ını sizin gibilerden kurtaracağımız güne; sosyalistlerle, anarşistlerle, komünistlerle ve ötekileştirdiğiniz herkesle birlikte yürüyeceğiz. O gün geldiğinde söz veriyorum 3 ay oruç tutturacağım hepinize, oruç sonunda egolarınızdan arınıp, nefsinizi tanırsanız ne âlâ, yoksa cehennem orada!
Bolluk günlerinizin sonu geliyor, biz ezilenler yeryüzündeki tüm zenginlikleri, israf etmeden, talan etmeden, yalan söylemeden, toplumsal ahlaktan uzaklaşmadan paylaşıp, dayanışma içerisinde yaşayacağız. Bizim dönemimiz geldiğinde, sizin gibi zengin sevici, iktidar yalakası herkesin de özgürleşeceğine yürekten inanıyorum. Biz özgürlüğü istiyoruz, sadece kendimiz için değil, sizin gibi ‘şirk benliği’ne bulaşmış insanlar içinde istiyoruz. Ezilenler için yeryüzü cenneti ve ahret cenneti ne kadar merhametle doluysa, cehennem de yine siz zalimler için birer merhamet yurdu olarak orada durmaktadır.
Son olarak, büyüklerimizden devraldığımız dünyanın hali ortada! Kâr amaçlı endüstriyalizm, sanayi ve teknolojinin dünyayı ne hale getirdiği ortada! En anarşist ve kolektivist söylemlerle karşınıza dikilip, dünyayı yaşanmaz bir yer haline getirdiğinizi suratlarınıza tokat gibi indireceğiz, her zaman ve her yerde! Kemalist statükoyu ak sözcülük yaparak yeşil kemalizm üretenler bize maval okumasınlar! Biz, abdestli ve abdestsiz kapitalistlere, kemalistlere, emperyalistlere dün boyun eğmedik, yarında boyun eğmeyeceğiz! Allah'a yemin ederiz ki, asla köle olmayacağız!
Mehmet Lütfi Özdemir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder