29 Mayıs 2015 Cuma

Kur'an'da Sınıflar: Mustazaflar ve Müstekbirler

“Ne mutlu o yoksullara ki diğer dünya onlara verilmiştir. Er ya da geç bu dünya da onlara verilecektir.”
[Friedrich Engels]
Hıristiyan Tanrısının İsa sonrası Roma Devleti tarafından resmi din haline geldikten sonra tavrı değişmiş tüm Avrupa bu sert tanrı tahayyülü ile şekillenmiştir.
“Strauss’tan Stirner’e kadar bütün Alman felsefi eleştirisi dinsel anlayışların eleştirisiyle sınırlıdır. Hakiki dinden ve gerçek deyimiyle Hıristiyan ilâhiyatından yola çıkılır. Dinsel anlayışın ne olduğu ise, yol alındıkça farklı biçimlerde belirlenmeye başlandı. Kaydedilen ilerleme, egemen oldukları öne sürülen metafizik, siyasî, hukukî ve ahlakî alanlardaki anlayışları da ilâhiyata dâhil etti. […] Son tahlilde insanın, dinsel bir varlık olduğunu açıklamaktan ibaret kaldı. Dinin egemenliği veri alındı. Ve yavaş yavaş her egemen ilişkinin dinsel ilişki olduğu ortaya atıldı ve sonra, bu, bir din haline, hukuk dini, devlet dini vb. haline getirildi. Her yanda sorun, artık yalnızca dogmalar ve dogmalara olan inançtı. Dünya gittikçe daha büyük ölçüde kutsallaştırıldı, ta ki saygıdeğer Aziz Max, [Max Stirner] onu tamamen kutsallaştırıncaya ve böylece büsbütün ortadan kaldırılıncaya kadar.” [Marx’ın Engels ile birlikte kaleme aldığı Alman İdeolojisi’nden]
Bu sert iklimde Avrupa aydınlanma ile birlikte dinle hesaplaşarak öteki dünya ile bu dünyanın işlerini birbirinden ayırmıştır.
Din yerine 'bizim dinimiz aklımızdır' diyerek, aslında akılcılıktan uzaklaşan dine doğru bir tavır sergilemiştir.
Geçen yüzlerce yıllarda yeni sistem geniş halk kitlelerini uyutmak için tekrar dine sarılıp, halkın maneviyat eksikliğinden faydalanıp onları yönetmek için dinin tekrar afyon etkisini kullanmışlardır.
“Din, dünyadaki sıkıntıların tesellisi ve baskıları meşrulaştıran teorisidir. […] Dinin sefaleti hem gerçek sefaletin ifadesi hem de bu gerçekliğe itiraz edilmesidir. Din, mutsuzluklar altında ezilen yaratığın son nefesi, kalpsiz bir dünyanın şefkati, ruhsuz bir çağın ruhudur. Din toplumun afyonudur.”
[Karl Marx]
Bugün İslam ve Hıristiyanlık Tanrısı ele alındığında gaddar, acımasız, yönetim de ezen sınıfların yanında gözükür. Yahudilik baştan beri ezen bir Tanrı’dır.
“Onlar İslam hırkasını ters giymişlerdir.” derken İmam Ali tam da Peygamber sonrası İslam'ın ezilen, mazlum, yani mustazaflardan nasıl uzaklaştığını, Peygamber'e eziyet eden Mekke'nin 9’lu çetesinin başı Ebu Sufyan Müslümanlığına döndüğünü anlatmıştır.
Kur'an’daki ayetlerden yola çıkarsak, İslam ezilenin, mazlumun, yani mustazafların yanındadır.
Kuran'da şöyle demektedir;
Altın ve gümüşü biriktirip de bunları Allah yolunda harcamayanları acıklı bir azapla müjdele!
[9/Tevbe Suresi, 34]
Onlar, nice nice bağları, pınarları bırakmışlardı.
[44/Duhan Suresi, 25]
Mal ve evlat çoğaltma yarışı sizi oyaladı.
[102/ Tekasur Suresi, 1]
Alışverişlerinde hile yapanların vay hallerine.
[83/Mutaffinin Suresi, 1]
Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiştirip alay eden kimsenin vay haline!
[104/Hümeze Suresi, 1-2]
Allah ve tağutun zıtlığı.
Eşraf, haddi aşanlar; hâkim gücün sınıfsal üssü yani firavunlaşma.
Sınıfsal sorumluluk açısından dinin tarifine gelince;
Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, öksüzü iter, kakar. Yoksulu doyurmaya önayak olmaz...
[107/Maun Suresi,1-4]
Sorumsuz bir dine; halkın alınyazısına ve mazlumun serüvenine yabancı, ondan uzak manevi dindarlığa karşı bir nefret: “o namaz kılanlara yazıklar olsun.
Allah'ın sıfatı: Adaleti ayakta tutan, adil.
Peygamber'in risâletinin peygamberlerin, kitapların gönderilişinin ve velâyetin temel amacı: “Biz peygamberlerimizi kesin kanıtlarla gönderdik, insanlar arasında adil bir düzen kurulsun diye onlarla birlikte kitabı ve ölçüyü indirdik.
[57 /Hadid Suresi, 25]
Biri birine karşıt iki cephe. Bir cephede kâfirler. Peygamberlerin ve adalet isteyen halkın katilleri.
Zillet ve meskenete düştüler ve nihayet Allah'tan bir gazaba uğradılar. Evet, öyle oldu, çünkü Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Evet, öyle oldu, çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.
[2/ Bakara Suresi, 61]
Bu sırat-ı mustakim, yani dosdoğru yol İmam Ali ve onun taraftarı Alevi İslam'ın yoludur. Mücadelemiz dine karşı din mücadelesidir.
Mehmet Özgür Ersan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder