14 Haziran 2015 Pazar

İslâmcılık ve Yezidleşme

AKP döneminde yeni bir reçete gibi sunulan, tamamen pragmatizm ve oportünizme dayanan, temelleri Abdulhamid döneminde atılan, Osmanlı'nın çöküşünü engellemek için ileri sürülen ancak yaralara merhem olmak bir tarafa dursun elde patlayan İslâmcılık cereyanı, 7 Haziran'da sandıktaki en büyük yenilgisini aldı.
Yaklaşık 150 yıllık bir miras, AKP döneminde, dedesinden kalan hanları-hamamları, köşkleri satıp çatır çatır yiyen mirasyedi evlad misali tüketildi. Topluma bir yandan İslâm ve İslâmcılık pazarlanırken, diğer yandan İslâm'ın öngördüğü ve olmazsa olmaz dediği bütün kurallar çiğnendi. Sözgelimi, Allah'ın “her şeyi affederim fakat müşriklikle, kul hakkı müstesna” dediği İslâmî ilke yerle bir edildi. Kul hakkına girilmesine karşın, bunu yapanlar neredeyse ödüllendirildi. Üstüne üstlük bu ahvali eleştirenler iftiralar, yalanlar, kara propagandalarla susturulmaya ve yıldırılmaya; en ufak yönetim eleştirisini yapanlar da baskıyla, zorla ve işsizlikle bastırılmaya çalışıldı. Amacım burada AKP'nin neden kaybettiğini anlatmak değil. Onu 7 Haziran'da kaybedeceğini bir gün önceden vurguladığım, “Saray Soytarıları, HDP ve Seçimler ve İftiralar” ve niçin bu duruma geldiğini ifade ettiğim, “Seçimler, HDP ve AKP” başlıklı yazılarda anlattım. Dileyen okuyabilir. Burada dikkat çekmek istediğim, İslâmcılığın bugün geldiği nokta ve bunun şahıslarda ne biçimde belirginleştiği...
Şimdi size yakından tanıdığım üç İslâmcıyı tanıtacağım. Biri televizyonlara çıkan ünlü bir akademisyen, profesör. Diğeri AKP'nin zift medyasından önemli noktalarda bulunan bir zat. Ötekisi ise AKP'den ihale alan, ancak Kıbrıs'ta kumar oynatan bir şirketin temsilcisi...
Bahsettiğim akademisyen namazında, niyazında biridir. Sabah akşam ümmetçiliğin faziletlerini anlatır durur. Türk bayrağını elinden düşürmez. Türkleri bu İslâm milletinin tek lideri; Türkçeyi ise kutsal bir dil olarak addeder. Ancak, Kürdler kendi dilini, bayrağını ve ülkesini talep ettiğinde direkt onları ırkçılık ve milliyetçilikle suçlar ve hemen ardından der ki, ''Devlet kötü bir şeydir.'' Fakat bu kadar kötü bir şeyle neden bu kadar övündüğünü anlatamaz. Bu mefkûre, seçim döneminde fotomontajlarla sosyal medya üzerinden AKP dışındaki partilere atılan bütün iftiraları sahiplenerek sağda-solda onlarla propaganda yapıyordu. Sözgelimi, Demirtaş'ın “kâfir” olduğunu, HDP'nin “Zerdüştlüğü savunduğunu” söylüyor; “nereden duydunuz hocam?” diye sorduğumuzda da “Facebook’ta gördüm” diyordu. Bunun yanında 1.400 yıllık dini İslâm'ı mübini 13 yıllık AKP'ye endeksliyor; “AKP giderse din gider” demek suretiyle Allah'a inandığını ancak haşa onun dinini sadece AKP'nin koruyabileceğini dile getiriyordu.
Zift medyasının gazetelerinin birinde, çok önemli bir noktada olan diğeri ise, iğrençliğin doruğunda biridir. Gazetesindeki genç kızları taciz eder; ufacık kızlara asılır; her türlü pisliği yapar ancak daha sonra aynı gazeteden İslâm'a çağrı yapar. Başkalarını din düşmanı olmakla suçlar, fakat yurtdışında parayla ilişkiye girdiği küçük kızları utanmadan sağda-solda anlatır. Her türlü üçkâğıdı çevirir, insanları çarpar; yalnız dürüst, dört dörtlük bir ateisti insanlık düşmanı olarak suçlar. Gazetesinden neredeyse her gün, her dakika iftiralar, yalan, kara propaganda, itibarsızlaştırma eksik olmaz. Ama o Müslüman’dır, onun dışındaki herkes ezilmesi gereken böcekler...
En son anlatacağım kişi de her saniye sosyal medyadan ve yazdığı yerlerden Osmanlıcılığa çağrı yapmak suretiyle popülizm dağıtır. Alkol kullanır, zina yapar ama Kemal Kılıçdaroğlu'nun içki içtiği bir fotoğrafı yayımlayıp onu linç ettirmekten imtina etmez. Dürüstlüğü, ahlakı ve adilce yaşamayı vaaz eder fakat Kıbrıs'taki kumarhanelerin daha fazla kâr edebilmesi için cansiperane bir şekilde planlamalar yapar. Günahtan, sevaptan bahseder; akabinde bankaların kapanmasını eleştirir; faizin olması gereken bir olgu olduğu söyler...
Hâsılı İslâmcı câmîa, günümüzde bu algı ve anlayışla hareket eden yüz binlerce Bel'am ile, din istismarcısıyla çepeçevre kuşatılmış ve nefes alamayacağı bir duruma getirilmiştir. Kendisi dışındaki herkesi tukaka etmek suretiyle sindirmeye çalışan bu yaklaşım, hem insanları din ile kandırmaya çalışmakta hem de Allah'ın hoşuna gitmeyecek her şeyi yapmaktadır. Bu iklimin hâkim olduğu partinin lideri tabii ki faiz için “helali hoş olsun” demekten gerek durmayacak ve faiz alan insanlarla övünmeyi kendine bir borç bilecektir. Tabii ki, “bakara makara” diyenler danışman yapılacak; Erdoğan'a Allah ve peygamber vasıfları biçenler milletvekili yapılacaktır... O yüzden bu geminin dümenine su taşıyanlar unutmasınlar ki, cehennemin yolu iyi niyet taşlarıyla döşelidir.
Behzat Fikrî Çözer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder