5 Haziran 2015 Cuma

Seçim Oyunları

Seçim artık tek hakikat. Toplumsal organizma kendini yeni seçim düzenine uygun olarak güncellemektedir. Artık neredeyse her altı ayda bir yapılır hale gelen seçimler, doğalında yeni bir siyaset ortaya çıkarmak zorundadır. Biten bir seçim hemen sonrasında yapılacak yeni seçimi gündeme almakta ve bütün çelişki çatışma ve gerilim hatları ve kaynakları bu gündeme endekslenmektedir. Kapitalist örgütlenme, politikanın boşluk tanımadığını iyi bilmektedir. Seçim vakası oluşabilecek yıkıcı bütün imkânları ihtimalleri kendisinde toplayan içine çeken bir kara delik niteliğine büründürülmüştür. Bu yolla düzene karşı ortaya çıkma ihtimali olan büyük enerjiler seçim mekanizması marifetiyle soğurulmaktadır.
Kuşkusuz bu durum son dönemde devlet tarafından bir yöntem olarak benimsenmektedir. Genel ve yerel seçimlerin her dört yılda bir yapılır hale gelmesi, bunların arasına cumhurbaşkanlığı seçiminin eklenmesi toplumsal pratikte  büyük bir meşguliyet alanı oluşturmaktadır. Bu durumun kısa vadeli sonuçları çok net izlenemese de orta ve uzun vadede ağır sonuçlarının olacağı görülmelidir. Zira artık gık diyenin karşısına gerek devlet ve burjuvazi gerekse bu alana oynayan politik unsurlar tarafından “seçim”  çıkarılmaktadır. Kitlelerin sömürü ve zulüm düzeniyle mücadele konusunda başka imkânlar aramaya, yollar açmaya dönük gayretleri tek hakikat haline gelen seçimler nedeniyle akamete uğramaktadır.
Seçim vakası belli şartlar dâhilinde bir mücadele alanı olarak görülebilir. Bu alana ilişkin taktik stratejik bir hamle yapılabilir. Devlet ve demokrasi güçleri arasında yaşanan çelişki/çatışma süreçleri çeşitli imkânlar barındıran bir tür arakesit olarak görülerek buraya yönelik devrimci bir siyaset örülebilir. Fakat bunun şartları ve çeşitli yükümlülükleri olmalıdır. Böyle bir politik yönelime girerken geride kalan yollar unutulmamalıdır. Burjuvazi kendi kurgusunu kabul eden unsurları düzen içine almadan önce sterilizasyon kabininde ilgili unsurun yüklerini bırakmasını, kirinden-pasından temizlenmesini beklemektedir. Hâlihazırda istikametini bu alana girmek yönünde belirlemiş  sol unsurlar bu sterilizasyon işlemini zımnen kabul etmiş sayılmalıdırlar. Ancak bilinmelidir ki sınıfsal devrimci sigortaları olmayan dinamikler için bu işlem geriye dönüşsüz bir nitelik değişimi demektir. Düzen içi dengeler değişip o sahneden atıldığında yapılan eski kirli-paslı işler artık kimseyi cezp etmeyecektir. Çünkü kolay yoldan kitleselleşmenin, etlenmenin-butlanmanın tadına varılmıştır artık.
HDP birliğinin ağırlıklı bölümünü oluşturan Kürt gövdesinin durumu bu noktada farklılık arz etmektedir. Çünkü Kürt Hareketi’nin, girdiği tehlikeli ilişkilerden, handikaplardan kurtarabilecek sigortaları mevcuttur. Dağ kadrosu, dağın kendisi olmuş bir partisi  ve silahı var. Oysa HDP’ye eklemlenen solun ne sahici kitle bağları, ne arkasına aldığı bir işçi sınıfı ne de silahı bulunmaktadır. Sahneyi kuran güçler sahnenin kurgusunu değiştirdiğinde yaşanacak olan koca bir boşluk olacaktır. HDP’nin niyeti ve muradı ne olursa olsun, somut gerçekte uluslararası sermaye ve yerli burjuvazinin bir kanadı ona Erdoğan'ı zayıflatmak için bir aparat olarak yaklaşmaktadır. Dolayısıyla HDP’nin barajı geçmesi veya baraj altında kalması çarpışan bu kliklerin hangisinin daha güçlü olduğuyla ilgilidir.[1]. Burada mevzubahis olan AKP değildir. Pratiği, yönelimleri öngörülemez, kontrol edilemez hale gelen Erdoğan’ın şahsıdır. Bu sürecin sonu er geç AKP'nin reorganizasyonu ile tamamlanacaktır. Bugün HDP’yi destekleyen bilcümle  liberal, orta sınıf, küçük burjuva aydın, gazeteci, yazar akademisyen,  Erdoğan’sız bir AKP kurgusunu hayal etmektedir, bunlar için HDP geçici bir uğraktan ibarettir.
 Lafın özü; parlamenter siyaset istikameti her dönem tehlikeli bir yoldur. Ancak bu dönem her zamankinden daha tehlikelidir. Uluslararası sermaye ve yerli burjuvazinin güçlü kanadı ilk kez kendilerinin uzun erimli hedefleri uyarınca HDP şahsında solu allayıp pullamakta ve ambalajlamaktadır.  Liberal/orta sınıf/küçük burjuva âlemin HDP sevdası bu bağlamdan okunmalıdır.[2] Şimdi bu isimler AKP’nin başında mutlak uyumlu, itidalli, ölçülü bir isim görmek istemektedirler. Bunlara göre piyasa düzenine çapak olan, suyu bulandıran Erdoğan’dır, oysa AKP’nin ideolojik politik yapısı, gerekli iktisadî dönüşüm süreçlerini ve uluslararası sermaye ile entegrasyonu sağlayabilecek yegâne güç durumundadır. Türkiye somutunda piyasanın selametini ancak AKP türü bir politik özne sağlayabilir. Bu  yanıyla Abdullah Gül[3] türü bir politikacı ideal bir şahsiyettir. Burjuva siyasetinin bütün unsurlarının kabul edebileceği bir profildir.
HDP ya da CHP’nin siyasetine bel bağlayan solculuk, başka boyutlarda gerçekleşen dönüşümleri görememektedir. Seçimlere ve yüksek siyasete dayalı bir ideolojik-politik yönelimin gerçekte çözücü bir yönünün olduğu görülmelidir. Ufuk Uras’lardan başlayan, Sırrı Süreyya ile devam eden ve bugün de HDP olarak ete kemiğe bürünen siyasetin kitlelere verdiği mesaj, “siz oy verin, gerisini biz hallederiz”dir. Hemen hemen aynı alt metin Yunanistan seçimlerinde Syriza tarafından dillendi: "hiçbir şey yapmanıza gerek yok, biz müzakere edeceğiz ve yaşam şartlarınızı geri alacağız". Kendisini “Türkiye’nin Syriza’sı” olarak takdim edenlerin de farklı düzlemde benzer bir siyaset dili tutturduğu görülmelidir. Oysa Syriza’nın şişirilmiş, popülize edilmiş vaatler siyasetinin altındaki uzlaşmacılık orta yerde durmaktadır.
Genç, kadın, çevreci, eşcinsel, emekçi, Kürt, Alevi kompartımanları arka arkaya dizildiğinde “biz’ler meclise”. Oysa bir seçim bittikten sonra hep yeni bir seçim sahnesi kurulmaktadır. Oy isteyenlerin ise efendilerin kurduğu o sahneyi parçalama iradesi maalesef hiç yoktur.
Serhat Nebi
Dipnotlar
[1] Seçime iki gün kala HDP’nin Diyarbakır mitinginde gerçekleşen patlamalara bu açıdan bakmakta yarar var. Tipik kolaycılığımız, sorumluluğu hemen AKP’ye yüklemeye meyilli. Ancak soğukkanlı bir değerlendirmede AKP dışı ihtimalleri görebiliriz. Diyarbakır saldırısına Adana ve Mersin’i de dâhil ederek en temel, en basit soruyu sormalıyız: saldırılar seçimin hemen öncesinde kime zarar verir? AKP’li Kürtlerin bir bölümünün savunma ve sahip çıkma güdüsüyle HDP’ye yönelmesi olasıdır. Dolayısıyla HDP’nin barajı aşmasını isteyen bir odağın yaptığı sonucuna ulaşmak mümkündür. Somut durumda HDP’nin barajı geçmesini HDP’lilerden daha fazla isteyen güçlerin olduğu aşikârdır. Katliam girişimlerinin faili de malum bu güçlerde aranmalıdır.
[2] Türkiye siyasetinde cereyan eden bütün meseleleri bu liberallerin salınımlarına bakarak açıklamak mümkündür. Gemiye ilk onlar biner, muhtemel bir sarsıntıda ilk onlar terk eder. AKP gemisinde dümenin uluslaraarası sermaye ve emperyalizm yönünde olduğunda o gemide mutlu, huzurlu olan liberal akıl, Erdoğan'ın dümende kontrolsüzleşmeye ve güvensizlik/tekinsizlik yaymaya başladığında önce dümeni daha ılımlı, itidalli birine verilmesi için çabaladılar, olmayınca gemiyi terk ettiler.
[3] Çehov’un sözüne atıf yapacak olursak: Eğer sahnenin başında, duvarda bir tüfek asılıysa, oyun içinde o tüfek  mutlaka kullanılmalı, yani patlamalıdır. Abdullah Gül tipi bir politik figür reorganize edilecek olan AKP'nin başına geçecektir. Bu, yalnızca bir süreç meselesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder