8 Haziran 2015 Pazartesi

Seçimler, HDP ve AKP

Dün yapılan seçimle birlikte meclis aritmetiği AKP'nin tamamen aleyhine olmak suretiyle değişti. HDP çok büyük bir sıçrama yaparak 80 milletvekiliyle parlamentodaki yerini alırken, MHP de önemli bir sonuç kazandı. Fakat CHP yerinde saymasına karşılık, oy kaybı yaşadı.
Bu noktadan hareketle şunu net olarak ifade edebiliriz ki, AKP bir pirus zaferi kazandı. Ancak, AKP'li aydınlar, taban ve siyasetçiler bu pirus zaferini doğru okumak şu yana dursun, başarısızlıklarını halkın nankörlüğüne bağlayarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Özellikle AKP'nin güçlü olduğu Kürd illerinde erimesi ve tabanını neredeyse tamamen HDP'ye kaptırması, kendilerinde ciddi bir duygusallık meydana getirmekle beraber, ırkçılık derecesinde hezeyanlarda bulunmalarına, halka küfredecek kadar şirazeyi kaçırmalarına ve Kürdlerin neredeyse her birine sövmeye kadar giden bir saçmalıklar dizine neden oldu. Bu yazıda Erdoğan'ın siyasi serüveni en baştan ele alarak neden kaybettiğini ifade etmeye ve HDP'nin meclisteki çoğunluğunun ilerleyen dönemlerde halklar adına ne gibi kazanımlar doğuracağını anlatmaya çalışacağız.
1. Kürdler nankörlük yaptı, Erdoğan bunca şey yapmasına rağmen onu yok saydılar.
Bu tez, tarih bilmeyenler açısından bir cehalet belirtisi olmakla birlikte, AKP cenahında MHP'lileşen Türk-İslâmcı anlayışın bilerek ve kasti pompaladığı bir algıdır. Zira Erdoğan'ın iktidar yürüyüşü Kürdlerle başlamıştır. Şöyle ki, Kürd illerinde yaşanan katliamlar ve köy yakmaların neticesinde Kürdler büyük metropollere göç etmiş ve İstanbul da bundan nasibini almıştır. Hatırı sayılır bir nüfusun İstanbul'u mesken tuttuğu dönemde, REFAH Partisi'nin Türkiye'den yüzde 20 civarında oy alırken, Kürd illerinden %60 civarında oy devşirdiği bir iklim söz konusudur. Erdoğan da bu siyasal atmosferde, REFAH'ın kucaklayıcı, kapsayıcı ve yeni projelerle arzı endam ettiği dönemde Kürdler nezdinde teveccüh görmüştür ve neredeyse bütün Kürdlerin oylarını alarak belediye reisi olmuştur. Aynı şekilde 2002'de, 2004'te, 2007'de, 2009'da ve en son olarak da 2011 ve Cumhurbaşkanlığı seçiminde, yani kendisi açısından en kritik virajlarda Kürdlerin her daim desteğini görmüş ve bunun sonucunda iktidarını perçinlemiştir.
Ancak daha sonra güç zehirlenmesi yaşarak değişmeye başlayan Erdoğan, Kürdlerde ciddi bir rahatsızlık yarattı. Roboski'de 34 kişi paramparça edilerek öldürüldükten sonra adeta Kürdle dalga geçti. O dönemler kendi bakanı olan zat Roboski'dekileri dolap beygirine benzetmesine karşın partisinden -Hüseyin Çelik hariç- bir uyarı almadı. Kendisi ise Roboski'deki katliamı meşrulaştırmak için elinden geleni yaptı. “Köylülerin içinde Bahoz Erdal vardı” yalanından tutun, “bunlar zaten haindir” demeye kadar bir iftira silsilesi yoluyla cinayetleri örtbas etmek için ciddi bir gayret sarf etti. Daha sonra Kobani IŞİD tarafından kuşatıldığında, kendisi dâhil bakanları ve bütün AKP'li başkanlar Kürdler gözlerinin içine baka baka, ''Kobani'den bize ne? Kobani olsa ne olur, olmasa ne olur? Orası neresi? Tutturmuşlar bir Kobani! Ha düştü ha düşecek!'' diyerek de neredeyse bütün Kürdlerin kendisine olan sempatisini yerle bir etti.
Bizzat Erdoğan'ın kendisi, bu devletin Kürdlerin de olduğunu vurgulamasına karşın, sözüm ona kendi devletlerinden yardım isteyen Kürdlere, ''Bize ne kardeşim Kobani'den ya!'' diyerek de aslında kendilerine acı bir gerçeği muştuluyordu. Fakat, “Kudüs'ten Gazze'ye, Bişkek'ten Ulan Batur'a kadar her yer bizimdir” nidaları atarak da aslında politik maslahatının mevzu bahis Kürdler olduğunda kısırlaştığını gösteriyordu. İkinci bir kırılma noktası da buydu. Yine, HDP üzerinden Kürdleri Zerdüştlükle suçlaması, meydanlarda Kur'an sallaması Kürdler nezdinde, ''Biz dini bilmiyor muyuz ki, bu bize Kur'an sallıyor ve ne diye Kur'an'ı siyasete alet ediyor!'' gibi bir algının teşekkül etmesine sebebiyet verdi. Başörtülü Kürd adaylarını “sözde” diye tanımlaması; HDP'nin 120'den fazla yerde saldırıya uğramasına karşın kimsenin yargılanmaması, Erzurum'da polislerin önünde Kürdlerin linç edilmesi ve 70 yaşındaki nenenin başının yarılması, Diyarbakır'daki patlamadan sonra edebince taziye mesajı vereceğine Ağrı'da miting yapması ve “Kürdler Kürdleri öldürüyor ben niye özür dileyeyim” demesi; gazetelerinin, televizyonlarının ve kendisine bağlı yalaka ve yalama takımının sabah akşam tezvirat, iftira ve karalama kampanyası yapması ve bunların hepsinin ellerinde patlaması; Diyarbakır'daki patlama sonrası kendisine yakın gazetelerde bunun haber değeri dahi taşımaması; Iğdır'da kendisini protesto eden kadınları problemli bir üslupla eleştirmesi; yolsuzluk yapan AKP'lileri aklaması ve sorunlu kişileri aday yapması; en nihayetinde son dönemlerde kullandığı milliyetçi dil, kendisine kaybettirdi. Birilerinin söylediği gibi çözüm süreci kendilerini çözen bir süreç değildi. Ancak bu süreç başladıktan sonra Kürd zaviyesi, AKP'nin samimiyet noktasında sıkıntılarının olduğunu düşünmeye başladı. Dolmabahçe'de AKP ve HDP komisyonları bir deklarasyon yayımlamasına rağmen Cumhurbaşkanı'nın, bu bildiriyi kabul etmediğini söylemesi ve Kürd sorunun olmadığını, “var” diyenin de hain olduğu yönünde bir propagandaya girişmesi neticesinde Kürdlerin kendisine karşı olan umutlarını da kendi eliyle çöpe attı.
Son olarak da mütemadiyen başkanlık sistemini dayatması, bir Cumhurbaşkanı olmasına rağmen AKP başkanı gibi davranması ipleri kopardı. Ancak, Amerikalı bir liberali getirseniz, teknolojik gelişmeyi, köprüleri, yolları ve inşaatları canhıraş bir şekilde savunamayacağı bir ortamda; AKP'liler ahlakı, manevi gelişmeyi, dürüstçe yaşamayı, insanların dillerinden ve dinlerinden dolayı kırılmaması gibi olguları yerle yeksan ederek bir ajitasyona giriştiler. Bir Müslüman ayırt edici özelliği olan dünyayla-ahireti dengelemeyi uhrevi âlem aleyhine çevirerek tamamen mal, mülk ve servet üzerinden insanlara yaklaşmaya çalıştılar. Yalnız unuttukları bir şey vardı. İnsanlar şerefleri için yaşarlar. Bir mü'min, mü'minliğini dünya malına karşılık ahiretini satmaması tavrıyla ortaya koyar. Tecavüzcülerin Kobani'yi kuşattığı, çocuklarının öldürülüp bir de üzerine dalga geçildiği bir yerde, siz onlara saraylar dahi verseniz, arkalarına bakmayacaklardı. Çünkü, halkın değeriyle fiyatını karıştıranlar, her zaman kaybetmeye mahkum olacaklardır.
2. HDP Kürd milliyetçisidir, o yüzden oy aldı.
Bu, tamamen Kürdleri ve Kürd illerini tanımayan, oturduğu yerden asıp kesen bir güruhun uydurmasıdır. HDP'nin asıl başarısı, bütün toplumsal kesimleri içerisine alma ve Kürd milliyetçiliğine yaslanmadan siyaset yapma stratejisinin doğruluğunun sonucudur. Çünkü, gerek Kürdler gerek ise HDP'ye oy veren diğer toplumsal kesimler çoğulcu, farklı din, mezhep ve etnik kimliklerden gelen, değişik yaşam tarzlarına sahip insanların bir araya gelerek politik arenada yer almasını destekledi. Kaba bir Kürd milliyetçiliğine yaslanarak kendini var etmeye çalışan HDP öncesi Kürd partileri, %5'i dahi geçememişlerdir. Bunun nedeni, Türk milliyetçiliğinin o soğuk, o ruhsuz anlayışının Kürd milliyetçiliğinde de ortaya çıkabileceği ihtimalidir. Bundan dolayı HDP de eski kimliğini kenara bırakarak, bütün sosyal fraksiyonlara seslenmeyi de başararak hatırı sayılır bir başarı elde etti. Söylenildiği gibi, milliyetçiliğe yaslanmış olan HDP, değil %13 almayı; %6'yı dahi geçemezdi. Bunu görmek istemeyenler, yeni yaşam projesini boğmayı arzu edenlerdir.
3. HDP, CHP ve MHP'den oy alarak başarılı oldu.
Bu tespit bir yönüyle doğru olmasına karşın abartıldığı gibi bir durumu ihtiva etmiyor. Zira HDP'nin CHP ve MHP'den aldığı oy çok sınırlıdır. Taş patlasa %1.5'u geçmeyecek bu oy, asıl belirleyici olan AKP tabanından kayan oylar karşısında talidir. Şöyle ki, HDP'nin seçimdeki tek rakibi AKP ve onun tabanında Kürdlerdir. Doğru bir seçim stratejisiyle neredeyse AKP tabanında Kürdlerin yarısını kendisine çekebildi. Geri kalan yarıyı da diğer seçimlerde kendisine kanalize etmesi durumunda durum HDP'nin %20'i rahat almasıyla sonuçlanacaktır.
4. HDP teröristtir, teröristler meclise girdi.
Bu algıya göre HDP'ye 6 milyon oy veren kitle bir terör örgütü yandaşı ve yardakçısıdır. Aynı şekilde, demokratik yollarla siyaset yapan bu terör örgütü, eline silah almadan birçok terör eylemi yapmıştır. Bir dönemin içişleri bakanı olan kişi de resim yaparak, yazı yazarak terör yapıldığını söylüyordu. Bugün, AKP ve MHP gibi Türk-İslâm sentezcisi anlayışlar bu mantıktan daha ileri bir noktada değiller. Kürdleri yıllarca “gelin parlamentoda siyaset yapın, ne işiniz var dağda” diyerek azarlayanlar, Kürd siyasal hareketinin demokratik yollarla politika yapmaktan korktuğunu söyleyenler, bugün HDP'nin meclise girmesini de ne işiniz var meclisimizde demek suretiyle de hor görmeye çalışıyorlar. Dünyanın neresinde 6 milyon insanın desteklediği bir terör örgütü var bilmiyorum ancak bildiğim tek şey var, o da ne söylediğini bilmeyen heriflerin gece gündüz ülke için fikir ürettiğidir. Aklı olmayan ancak düşüncesi olan bu asalak grubu, kendi lehine olan her şeyde, bütün değerleri, ahlaki kavramları kullanmayı mubah görürken, başkası için olanı da tukaka ederek itibarsızlaştırma yoluna gidiyor. Ancak, bu paradoks ne kadar gündemleştirilirse, gündemleştirilsin, bir kıymet arz etmiyor; zira mefkûre çarpık, yaklaşım bozuk ve kafalar darmadağınık...
Kısaca özetlemek gerekirse, Kürdler kırıldılar. Roboski'de, Kobani'de, milliyetçi söylemlerde; akrabalarının Zerdüşt, dinsiz diye tanımlanmalarında; her şeyi siyaset malzemesi yapan, akrabalarının öldürülmesini dahi haberleştirmeyen zift medyasında; durmadan iftira atan, yalan üstüne yalan söyleyen hükümet taraftarlarının tavırlarında; dilleri, dinleri ve mezhepleri yüzünden seçim meydanlarında propaganda aracı haline getirilmeye çalışılan insanların yaşadığı durumlarda... Bunların yekûnunda AKP'li Kürd tabanı iktidara küstü ve bu küsme beraberinde çok ciddi bir kopuşu da getirdi. Artık Kürd illerinde tabela partisi olmaya mahkûm olan AKP'nin hezimetiyle beraber devletçi Türk-İslâm anlayışı da Kürd diyarında çöktü. Halk, diniyle kendisini kandırmaya çalışanlara sandıkta gereken cevabı verdi.
Peki, bundan sonra ne olacak? Büyük ihtimalle tabanı, anlayışı, ideolojisi birbirine çok benzeyen ve seçim sonuçlarıyla da MHP'lileşme cehdi gösteren AKP aklı, kendilerine en yakın parti olan MHP'ye koalisyon yapacak. Ancak, şartlar değişir ve koşullar farklılaşırsa AKP, CHP ve HDP koalisyonu da gerçekleşebilir. Çok yönlü gelişecek bir seçim grafiği var önümüzde. Fakat şu net olarak söylenebilir ki, Kürdlerin Türkiye'ye karşı silah kullanma dönemleri, askerî operasyonlar yapılmazsa, sona ermiştir. Demokratik kanallardan tüm gücüyle temsil imkânı bulan Kürdler, artık seslerini, cezai yaptırıma tabi tutulmamak şartıyla, daha yüksek çıkarabilir. Yeni, şeffaf ve demokratik bir anayasanın da yapılmasıyla birlikte, çok önemli bir barış sürecine gireceğimiz kanaatindeyim. Kürd siyasal hareketinin de, Kürd halkının da tüm temennisi ve isteği budur. Yeni bir ülke kurmak; sömürüye, dışlanmaya, ötekileştirmeye yer vermeden yeni bir yaşam inşa etmek... Dillerin, dinlerin, mezheplerinin ve yaşam tarzlarının hep birlikte bir arada olduğu çoğulcu, eşit ve adil bir düzen... Neden olmasın...
Behzat Fikrî Çözer

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder